KUL İHVÂNİ 16. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9090
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

KUL İHVÂNİ 16. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim KUL İHVÂNİ 16. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Seyyid Ahmed el Bedevî Hazretlerinin salâvâtıdır.


BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM
Resim

Resim

TÜRKÇESİ: Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ nûri'l-envâr Resim Ve sırrı'l-esrâr Resim Ve tiryâki'l-ağyâr Resim Ve miftâhi bâbi'l-yesâr Resim Seyyidinâ Muhammedîni'l-muhtâr Resim Ve âlihi'l-ethar Resim Ve eshâbihi'l-ahyâr Resim Adede niamillahi ve ifdalihi.


MÂNÂSI: Ey RABBim, nûrların nûru, sırların sırrı, ağyâra tiryâk, bolluk kapısının anahtarı, Seyyidimiz, seçilmiş olan Muhammed salallâhu aleyhi ve sellem'e, onun tâhir âline ve hayırlı ashâbına, Yüce ALLAH'ın nîmetleri ve fazlı adedince, salât ve selâm ediver!. Onları mübârek kılıver!.


Ahmed el Bedevî, Pîr-i Azamdan dörtlü erbaanın birisidir.
Ahmed el Rufaî, Ahmed el Bedevî. Abdulkadir Geylanî, Şahı Nakşibend kaddesallahu sırrahum gibi.
Sıralamayı ben tam bilmiyorum ama bildiğim şey şu ki, Ahmed el Bedevî gerçekten muhteşemdir. Büyük Allah dostudur.
Ahmed el Bedevî Hazretlerinin kendisine mahsus bir salâvâtı vardır. Kısadır, ama çok iş görücü bir salâvâttır.
Yani, kendi içindeki özellik ve güzelliklerinden dolayı söylüyorum.

''Allahümme salli '', Allahım sall et, sıla ettir.
Sıla-i Rahîm ettir, ulaştır. BİLiştir, BULuştur, OLuştur ve YAŞAt.
''Ve sellim'', ve bunu sellim kıl, selim kıl, selâmette kıl, teslim kıl, İslam kıl, teslim olmuş kıl bunu iyice sağlama al yani. Salim yap.
''Ve bârik'', ve bereketli kıl yani kıyamete kadar bizden de üresin bu.
Bizden de üresin, kesilmesin. Hayrı cariye dir sâlih evlat.
Bir kere salavat getirmemizden bütün geçmişteki tüüüüüm zincirimizdekilerin tümü babalarımız, dedelerimiz şerefyab olmaktadır, rahmet bulmaktadır.
Sâlih evlatları bıraktık da çok şükür bak.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’e yağan yağmur bizim yüreklerimize geliyor çok şükür diyecekler, derler.
“Allâhümme” Allah’ım!
“salli ve sellim” ve Sellim ve Salli; SELLim et, teslim et bizi. Teslim olmak nasip et!
Teslim olmayı kalbimize ilham et!
Müslüman olalım yani onu söylüyor.
Kime nasıl Müslüman olacaktık?
Kur’ân-ı Kerimde ne buyuruyordu ALLAHu Zu’l Celâl:
Allah ve Resûlune teslim olun” buyuruyordu açıkça.
İşte onu bize şimdi tam nasip et! Bunlar lafla değil!.
Ve SalliSALL edelim, Salât edelim, namaz kılalım, dua edelim, edelim, edelim.
Sonuç?
SIRR SILAyı bulalım.
Kur'ân-ı Kerimi, ALLAH celle celâluhu SÖZ-ünü Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem SES-inden DUYup-UYalım İnşâallah..


“RAHMÂN'a GEL!”

إِن كُلُّ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا آتِي الرَّحْمَنِ عَبْدًا
Resim---''İn kullu men fîs semâvâti vel ardı illâ âtir rahmâni abdâ(abden): Göklerde ve yerde bulunan hiçbir kimse yoktur ki (kıyamet günü) Rahmân'ın huzuruna kul olarak çıkmasın.”
(Meryem 19/93)

“RABBine DÖN!”

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten) : Dön Rabbine, ondan râzı olarak ve rızâsını kazanmış bulunarak.
(Fecr 89/28)

ALLAH-a FiRâR Et!
“ALLAH’a KAÇın!”

فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
Resim---Fe FİRRû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun) : (Ey Rasûlüm, de ki: ) O halde hemen ALLAH’a kaçın, (küfrü bırakıb hemen imana gelin). Gerçekten ben, size, ALLAH tarafından (azab ile) korkutan açık bir peygamberim.”
(Zâriyât 51/50)

Fe firrû ilâllâh
İrci'iy ila rabbiki radiyeten merdiyyeten.”
Âti’r- Rahmân” tamam olur. Hepsi O, zâten.
Gidiş yollarında, nereye gidiyorsun falan yere, yaklaştıkça levhaların adı değişti o kadar.
Yoksa ALLAH celle celâluhu ALLAH celle celâluhu’dur, sifâtları sifâtlarıdır, esması da esmasıdır.
Ve bârik” bereketli kıl!.
KûN feyeKûN Rububiyetiyle BİZi BİLe kıl!.
Atan kalbimin her an attığının fakına vardır.
60 yıldır 70 yıldır atıp duruyor hiç daha attığının farkında değilim.
Ne zaman duracak gibi olsa “aman yandım!” diyorum. Yoksa hiç umurunda değil.
Halbuki her bir tek atışı, arka arkaya iki kere atmasın feleği şaşar, hiç umurunda değil ama.
“ve bârik” bereketli kıl.

Âyet-i Kerim'ler ve Hadis-i Şerif'ler vardır bunlarla ilgili.
''Ve bârik ala nuril envâr'', kime olsun bu salavatımız?
Onun üzerine ki nurların nurunun üzerine.
Nurların nuruna olsun.
''Nurun ala nur'' ''nurul envâr'' tüm nurların nuru, nurların anası olan nurların nuru, Allah’ın nurundan nuru alan ve bütün nurların anası olan o nur sahibine, NÛR-u MÎM sahibine salatü selâm olsun.
“alâ nuru’l- envari” O bütün nurların nuru olan Nur-u mim Nur-u Muhammed ki;
Tüm kâinât, ilk yaratılan şeyden yaratıldı ya ilk noktadan x, y desen bile oradan geldi ya, işte o ilk noktaya, bütün nurların nuru olan çıkış noktası olan o priz yani, o nur prizine, nurların prizine bizim ulaşmamızı ve teslim olmamızı tam temas kurmamızı sağla!.
O zaman göreceğiz ki Keban bende ben Keban’da.
Keban’ı buraya getirmeme gerek yok.
Kebana gitmeye bile gerek yok, enterkollekte sistem İlahî Nizamm...
Şah damarımdan yakın zâten. Hayalle hakikat olmaz. Tasavvurla, Tasavvuf olmaz.
Tasavvurla putçuluk olur, şirkçilik olur, şirk olur.
Ressamı resmin içinde arayanlar, hiçbir şey yapamazsa Ressamın resimlerini kendileri yapıp ona taparlar.
Çünkü asla Ressam, resim değildir.
Resimler RESSAM’ından oluşur, çekersen resmi Ressam’ın kafasının ortasında bulursun.
Ama o çekilmek var ya, iğne deliğinden geçmek gibidir, çünkü resmin yapıldığı gibi geri döner merak etme.
“İrci'iy ilâ rabbiki radiyeten” vardır. Ve öyle olmaktadır zâten.
Kapatılamayan Kabir Kapıları haykırıp durmakta böyle olduğunu, ana rahimleri de haykırıp durmakta çocuk doğurmakta olan ana rahimleri.
Bu iki kapı aynı kapıdır. Azıcık aklı olanlar için.

Öyle bir Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ki;
“sırri’l- esrâri” Bütün sırların sırrıdır. Neden?

''Ve sırrıl esrar'', sırların sırrına olsun.
Hani var ya şu perdeler, perdeler, perdeler.
Merdivenler merdivenler.
Hani var ya çocukluk, gençlik, delikanlılık, bu şu aşamalar.
Hani var ya her nefes alış verişler ve her nefesin kendi sırları.
Sırdan maksat nedir. ……
Sahip olmak demektir.
Bu kâinâtta bütün ZERRE-ler var ya hiç durmadan dönen atomlar, sayısız atomlar durmadan kaynaşıp duruyor ya, hareket halinde, raks halinde ya, KÜRRE-ler var ya, biz sadece güneş sistemini görüyoruz şu anda.
Görmediğimiz bütün yıldızla güneş sisteminin yıldızı, bunun gibi şu anda tekniğin tespit ettiği nice sayısız galaksiler var.
Ayrı güneş sistemleri var, bizim dışımızda, sadece bu kümeyi görüyoruz, dünya diye kâinât diye.
Böyle sonsuz bir sistem içerisinde komple dönmekte.
Dönmeyen hareket etmeyen bir tek atom zerresi bulamazsınız. Hareketsizlik kime aittir?
Yaratana aittir. Sadece Mutlak ZÂT ALLAH celle celâluhu’ya aittir.
Bindiğiniz arabanın tekeri 1000 km/saat hızla dönse dahi O’nun rotunun merkezinde bir nokta vardır asla dönemez.
Çünkü diğer noktalar O’nun etrafında döner.
O hiç dönemez, dönmez. Her zaman böyledir.
Atom çekirdeğinde de böyledir, kâinât çekirdeğinde de böyledir.
Her yaratık “sebbaha” “yusebbihulillahimafissemavativelard” şimdi, şu anda bütün zerre ve küre tespih ediyor farkında mısın.

“SeBBaha”:

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---''“YUSEBBİHU lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıl melikil kuddûsil azîzil hakîm(hakîmi) : Göklerde ne var, yerde ne varsa (HEPSİ) O mülk-ü melekûtun eşsiz hükümrânı, noksaanı mucib herşeyden pâk ve münezzeh, gaalib-i mutlak, yegâne hukûm ve hikmet saahibi ALLÂHI TESBÎH (VE TENZÎH) ETMEKDEDİR.”
(Cuma 62/1)

Yusebbihu: tesbih eder.
Sebbaha: yüzmek..

Tespih çekmeyi, şak şak şak “sübhanallah” dedin “elhamdülillah” dedin desen ne, demesen ne!.
Bir saniye durmuyor yazıldığı günden beri dönüyor bütün atomlar.
Anamızda canlandığımız günden beri atıp duruyor kalblerimiz.
Farkında bile değiliz neyin ne olduğunun.
Onun için akıllarımızın; İLİM, EDEB, İRFAN, ERKANı için, akılların Terbiyesi, Tezkiyesi, Tasfiyesi arındırılması yani rafine edilmesi ve Tecliyesi lâzım, cilâlanması.
Pırıl pırıl yapılması lâzım ki, Keban bende ben Keban’da olabileyim. “Nefsini bilen Rabbini bilir!” buyruğu var!

Resim---''Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Nefsini bilen nefsini nasıl bilecek Allah aşkına bir bakar mısın?
Her yer her yerden çözülmüş halde!.
Onun için zâten “sırril esrâri”. Nedir “Sırr”?
Sendeki Rububiyet tecellîleridir.
Herkes özünün emrindedir. Hiç kimse dışarıdan bir şey alıp vermez.
Herkeste olan açığa çıkarılır o, verilemez alınamaz.
O kimse kullanır, kullanmaz ayrı bir şey ama ondaki açığa çıkarılır.
Siz ona bir şey vermeye kalkıyorsanız basit felsefeciler gibi kandırırsınız onu.
Ama ondan alıp vermeden ondaki Hakikat-ı Muhammedîyeyi, insanlık fıtratını bir çocuğun annesini emzirmesi gibi belli yaşa kadar büyütmesi gibi, belli yaşa kadar her şeyi yapması gibi, belli yaştan sonra belli şeyleri yapmaması gibi belli bir İLİM, EDEB, İRFAN, ERKAN içinde götürürseniz, nedir işte o zaman?

Göreceksiniz ki, ALLAH celle celâluhu ne için yarattıysa onun tecellîsine siz de şâhid olacaksınız. Güzelliği ve Özelliği göreceksiniz.
Rububiyet tecellîsinin onda olduğunu, sende “SİN” de olduğunu göreceksiniz.
Ve diyeceksiniz ki: “Eyvah ben buzdolabı soğutuyor sanıyordum da meğersem cereyan soğutuyormuş. Buzdolabı bir âletmiş. “Fırın nasıl yandırıyor ?” diyordum meğer yandıran cereyanmış.
Soruyorum sana hem yandıran hem de dondur’ân nasıl cereyan bu?
İşte bu külli şeyy’i Yapan’a bir misâl olsun diye değil, benzer olduğu için söylüyorum.

''Ve sırril esrâr ve tiryâkil ağyâr''. Öyle bir tiryâk öyle bir ilaç öyle bir deva ki ağyarlık koymuyor. Kayrılık koymuyor. Ayrılık koymuyor. Pis pas öte böte koymuyor. İkilik koymuyor.
''Bi nefsin vahidetün'' den doğan iki nefis tekrar nefsin vahidetüne dönüşüyor ne ayrılığı ne gayrılığı. Bir damla su gibi oluyorlar.
Ne hidrojeni ne oksijeni kardeşim burada bir damla su var diyorsun.
Yok öyle değil bunun aslında bunun bir tanesi var ya Efendim bu oksijenin tekiydi yani.
Kâinatta yakmayacağı birisi yok.
Öyledir oksijen tek yakıcı, korkunç yakıcıdır.
Hidrojen de en şiddetli yanıcıdır.
Böyle zıttır bunlar birbirine ama antipottur.
Bilir, bilirlerse bilişirlerse, buluşurlarsa, oluşurlarsa yaşama çıkan bir damla söndürücü sudur. Rahmettir.
Onun için Allahu Zülcelâl buyurmaktadır ki her canlıyı sudan yarattık. Adam hala suyu aramaktadır dışarıda.
Önündeki suya bakmadığı için.
Hala bu kafada olduğu için, bu düşüncede olduğu için kendi anası, bacısı kardeşleri dahil olmak üzere kadın şeytandır demektedir.
Kadın yakıcıdır Şeytan aracıdır. Şu dur budur. Konuşur.
Oksijenden beterdir. Bunu bunu neden söyler.
Çünkü bir damla suyu çözemedi daha o.
Ne zaman ki tam zıttıyla bir ana geldiği anda gübreyle gül gibi ne oluyor.
Reyha doğuyor. Ruh doğuyor.
Gülle gübreden koku ruh doğar.
Reha ruh demek. Ruh ise beden temasının nefis görmesinin kalp duymasının ötesinde ruhun hissetmesidir.
Allahın Rabb’ının kokusunu hissetmesi.
Hissetdiği zaman zâten kendinde konuşan Rabb’dır.
Çünkü Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem makamına geçmiştir yani Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem yüreğindedir artık o su.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’in duyduğunu duyar, gördüğünü görür Allah’ın izniyle.
Bu bir hüner değildir, üstünlük değildir.
Bu Allahu Zülcelâl’in kanunudur. Hakkıdır.
Bunun için bir şey yapmıştır.
Bu sadakat göstermiştir.
Samimiyet göstermiştir.
Çaba göstermiştir. Sabır göstermiştir.
İnanmıştır kimse inanmazken ona.
Demiyor muydu deminden bu kadar çok engellediler ki, salldan engellesinler, nehyetsinler sakın sen onlara bakma yoluna devam et diye.
Vescüdü vattarib ne olacak. Necdetle yaklaş.
Engelliyorlar beni bunlar.
Durma kardeşim, durma.
Şeytanı Müslüman et. Etmezsen başını derde sokar, sokar, sokar. Her yerde sokar.
Neden?
Çünkü ne diyor bakın ve tiryakil ağyâr ağyarlıkların tek ilacıdır. Yarsızlıkların yar olmayışların, yar etmeyişlerin edemeyişlerin yaşayamayışların tümümün temelinde ağyârlık vardır.
Zıtlık vardır, itiraz vardır. ne kadar olumluluk varsa olumsuzluk vardır.
Netice de şeytanlık vardır. İblislik vardır.
İblislik Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’de yoktur.
Ve tiryâkil ağyâr. Ve miftâhi bâbil yesâr bakın öyle bir miftâh anahtar ki yesâr, Rabbi yesâr vela tuassir.
Kolaylığın kapası o miftah anahtarıdır.
Yusur, yesâr kolaylık, bolluk, ganilik, senin oluş her şey.
İşte bir sadakat bir samiyet gösterdi bir salkım üzüme razıydı bağı verdi.
Ne bağı Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’de buyuruyor ki ne varsa alın sahip çıkmayın.
Dağıtın helalı hoş olsun.
Onun için Allah hepimize yardım etsin. Bizi bağışlasın.
Çölde Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’de dahil kimsenin kendisine ait bir şey yoktur.
Kimse sahip çıkamaz.
Sahip çıkan haindir ve zâten orada girmemesi lâzımdır yani giremez demek istiyorum.
Sahip çıkılmaz.
Yemek içmek serbest herşey dağıtılabilir bir damlası benim diyemezsin.
Dememen lâzım. Çünkü denmeyen yerdir orası.
Böyle midir?
Böyledir istersek isterseniz, biz gidiyoruz ervaha soralım.
O dilsizler, söyleyemezlerden, konuşamazlardan bir ses alamayacağız.

“Ve sırril esrâri Ve tiryâkil ağyâri” Gayrılığın tiryaki.
“Tiryaki” o işe gönül vermiş, o işin panzehiri olmuş, tiryakı olmuş, şifâsı olmuş, ilacı olmuş.
“tiryâkil ağyâri” Yâr olmayışın, ALLAH celle celâluhu’ya yâr oldum diye zil takıp oynayan: “Kendime yâr oldum” de!
Zâten göreceksin ki O sende. Onun için ne buyuruyor;
Şöyle yapanlar nefsine aleyhine yapmış olur, böyle yapanlara azim ücret var Cerr var.
O zaman gidelim nerdeyse bulalım RaBBimize ver ücretini diyelim bak bak bak “Cerr”i bilmediği için.
Cerr” senin şah damarından yakın olan RaBBıyın zâhir ve bâtın çekim gücüdür. Çekim gücüdür “Cerr”.
Budur MERKEZ KAÇ ve MERKEZ ÇEK Kuvvetleri.
O kuvvetler galib geldiği zaman “pattt!” diye yapıştırır toprağın içine çeker.
Tersi de ne yapar sokaklarda mecnun gibi gezdirir kuş mudur kurt mudur bilmez kendisini.
Yani akıl bakımından söylüyorum, meczubdan da beter olur.
Ama dengede oldu mu ne yapar?
Eşhedu en lâ ilâhe illâ ALLAH ve eşhedu enne MuhamMMede’r-Resûlullah!
Selamun aleykum ya Rabbî!”,
aleykesselam”. Bu kadar basit.
İşte “sırril esrâri” budur “tiryâkil ağyâri” budur.
Yâr olmak istiyorum ama başkalarına yârlığım galib geldi esas şah damarından yakın olan ayrı kaldı kendimi bilemedim ki bendekini bileyim. İşte bu!.

Onun için bak durmadan aynı örnekleri vermeye çalışıyorum. Diyorum ki bu cereyanın prizini keserseniz benim laptopu çöpe atın gitsin.
Ne bilgi kalır, ne şu kalır, ne bu kalır.
Hiçbir şey kalmaz markası, çarkası, parkası çöpe gider.
Çünkü olmazsa olmazı CEREYANdır.
İnsanın olmazsa olmazı CANdır.
Can dediğin her an yaratılandır.
ŞE’ENuLLAHda her an yaratılan, her an yaratılanın merkezindedir.
Açıkça buyuruyor, Habli’l- veridden de “akreb” buyuruyor. “Karib”, yakın, akraba buyuruyor.
ALLAH celle celâluhu’ya kimsenin itiraz etme hakkı yoktur.
Hiç edilmemiştir, edemez de zâten. Sadece kıvırtır.
Yani, “öyle buyuruyor amma öyle değil” falan.
Onun buyurğunu başka yerlerde aramaya çalışır o da ayrı bir iştir.
Niye dersen, Rabbımızı koruyacak ya!.
O’nu illâ dışarıda tutacak kendisi falan feşmekan..
Türkçe, Türkçe. Niye demiyorsun: “Tapacak bir ilâh bulamadım, bulsam tapardım!” de merdçe.
Aklından da ilâh olmayacağını anladın. Neden?
Aklım buz gibi yok olacak galiba”.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor gibi: “Dert etme BİZ BİR-İZ !”
Silinecek olan, buzun üzerine yazdığın yazılar.
Onlar da senin hayallerinde, hakikat değil.
Buz Dağının üzerine yazdık, bir sürü hikayeler, masallar duymadık mı, terledikçe inecek. Onlar lâzım mı?
Lâzım.
Lâyık mı?
Lâyıktır tabi.
Çocuk” anne doğuracak, kucağına alacak, beleyecek, büyütecek.
Şunu yaptı, bunu yaptı Sünnetullah böyle.
Öyle olmayıp da ne olacağız. Yazı tura mı atacağız yani!.
Şunu demek istiyorum “her şey çok güzel” merkezindedir şu AN Yürüyen Sünnetullahta.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9090
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 16. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

“Ve miftâhi bâbil yesâr”

“Rabbenâ yessir velâ tuassir: RaBBımız kolaylaştır zorlaştırma!”

yesâr” bolluk, bereket, kolaylık, zenginlik. Birçok mânâları olabilir ama “usri yusr ve innemâl usri yusr” .

فَإِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا
Resim---''Fe inne maal usri yusra(yusren): Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır.”
(İnşirâh 94/5)

إِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا
Resim---''İnne maal usri yusrâ(yusren): Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır.”
(İnşirâh 94/6)

Şüphesiz her zorlukta bir kolaylık vardır.
usri” varsa “yusr” da vardır. Onun yaşayışa geçişi de vardır.
Her inişin bir yokuşu vardır. İşte “Ve miftâhi bâbi'l-yesâr”.
Bütün zorlukların kolaylığı açan kilidin anahtarı kimdir? Anahtarı, bütün kapıların anahtarı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir.

Resim---''Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: "(Ene Medinetü’l- ilmü ve Aliyyün bâbüha: Ben ilim şehriyim, Ali onun kapısıdır.” Ben ilmin şehriyim, Ali ise kapısıdır"
(Suyutî’nin el- Cami’us-Sağir 1/415, İbni Hacer el-Heytemi' nin Sevaik’ul Muhrika 73; İbn-i Hacer Askalanî’nin Tehzib’ut-Tehzib 6/320; Hâkim en-Nîsâbûrî’nin Müstedrek-i Hâkim 3/126)

Edeb Şehrinin kapısı “Ali”, kapısı “Ali” değil, kilidi “Ali”.
Anahtarı nerde?
Anahtarı her çağda her nefeste bir yerlerde kıyamete kadar… Çünkü herkes hayrı yerinde.
Evet, sözüm ALLAH celle celâluhu katında Hakk’tır.
Fiilen şahidiyim. Sadece bir laf değil. Bu anahtarın, dört dişli anahtarın.

Ancak, kişinin kapısını kişinin anahtarı açar. Kişinin parmak izi açar.
8 değiyor elleri saydığın zaman değişiyor ama secdede 7 kemik değiyor yere secdede yani.
Hep 7 kat gök anahtarı gibidirler onun için diyorum bizim tabanlarımızı bastığımız yerler, ayağımızın altına aldığı için değil bizi omzunda taşıdığı için Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve Kur’ân-ı Kerim’dir.

وَلَمَّا بَرَزُواْ لِجَالُوتَ وَجُنُودِهِ قَالُواْ رَبَّنَا أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
Resim---''“Ve lemmâ berazû li câlûte ve cunûdihî kâlû rabbenâ efrig aleynâ sabren ve sebbit ekdâmenâ vensurnâ alel kavmil kâfirîn(kâfirîne): Câlût ve askerleriyle savaşa tutuştuklarında: Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır. Bize cesaret ver ki tutunalım. Kâfir kavme karşı bize yardım et, dediler.”
(Bakara 2/250)

“ve sebbit ekdâmenâ” buyuruyor Allah zül celâl: “ayaklarımızı sabit kıl” ya Rabbi, ayaklarımızı kaydırma!

Çünkü ötekileri onun üstüne oturtacağız. ŞeriatMuhammedîye budur.
Sözüyle bağlanamayan ben. Af edersin at mı bağlıyorum!
Kağıtla kâlemle yazıyla çizgiyle bağlayacakmış at mı bağlıyorsun!
ALLAH celle celâluhu bağsız bağı açık:
Eşhedu en lâ ilâhe illâ ALLAH ve eşhedu enne MuhamMMede’r-Resûlullah!
Başka bağlar ise açıkça Putperestlik, başka bir şey değil. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir tek sözle, Sümeyye Vâlidemize, geçen gün içim coştu da yazdım Sümeyye anayı.
Bir tek söz, kara sevda buna denir işte. Söz.
Çok yaşlı ve İslam daha yeni gelmekte halbuki o zaman.
Ne diyor Ebu Cehil: “Sen var ya sen Muhammed’e sevdalandın da Hakk Resûlullah mı demektesin bak ben mızraklarımla sana ne yapacağım!” diyor.
O ne diyor: “Sana lânet olsun hain adam ne yapacaksan yap! eşhedü en lâ ilâhe illâ ALLAH ve “Eşhedu en lâ ilâhe illâ ALLAH eşhedü enne MuhaMMeden Resûlullah!”.
Sözü gördünüz mü söze bağlılığı, MuhaMMedî sadakatı.
O sözün bağını dört deve koparamamıştır 4 yöne çekmiştir de. Bedenini 4’e bölmüştür ama sözünü-TEVHİD ŞEHÂDETİni 4’e bölememiştir.
ilâhe illâ ALLAH” Ok gibi.
ALLAH celle celâluhu’ya gitmiştir ve gitmektedir.
İşte budur sevgi, sevda, aşk, meşk budur.
Beden, Nefis, Kalb ve RUHun cümlesinin aşk oluşu yani H2O oluşu yani formül oluşu.
Buzluk haktır, suluk da haktır.
Elbette bulutluk da haktır, buharlık da haktır.
Neden hak olmasınlar hepsi kendi halinde güzel!
Güzel Kardeşim bunlar hep ayrı âlemdir suyun özelliğiyle buharın özelliği öyle farklıdır ki hayretler edersin.
BUZlukla SUluk öyle farklıdır ki onun için adları farklıdır. Tadları farklıdır. Özellik ve güzellikleri ayrıdır.
Amma unutma! suyla buzun buluştuğu bir yer var. Sıfır derecedir.
Buzun erime noktası, suyun donma noktası, AYNı noktadır. Ustur’ânın ağzında bir nötr noktası vardır. Ne donar ne erir. Bu limittedir.
Ustura ağzında yatabilir misin sırt üstü bağdaş kurup da.
Ya da bana bir saray yapar mısın ?. Kahve içelim!.
Muhammedî SEVİYE de budur. “ ilâhe illâ ALLAH” budur.
Ne Allah olmaktır, ne de put olmaktır.
İşte o ara kesitte, Rasûlî SEVİYEde durabilmektir.
Gerisi Allah’a kalmıştır ALLAH celle celâluhu ne dilerse onu yapacaktır.
Ne yapalım yani ALLAH celle celâluhu bize bir şey mi göstersin. Cennetten öbür tarafı niye göstermiyor?.
Ne yapayım gösterse ne, gösterecek ya da gösteriyor biz göremiyoruz, biz anlayamıyoruz.
Açık buyuruyor “cinler var” buyuruyor, “şu var, bu var” buyuruyor, niye görüp de konuşamıyoruz.
Çünkü hazır değiliz ya da biz o noktada değiliz.
“Ve miftâhi bâbi’l yesâr Seyyidinâ Muhammedîni’l- muhtâr”.
O muhtar seçilmiş. Muhtar, seçilmiş demektir.
Hatırı olan demektir. Allah katında hatırı yüce olan demektir. “Hatırlı” diyoruz ya.
Ben yaşıyordum sanıyordum meğer beni yaşatan var hem de yaşayanmış iyi mi?.
Vay ben bu ampul ne güzel aydınlatıyor diyordum da var ya bu ampulü bir aydınlattıran, bir cereyan varmış, doğruymuş ampul de kaplık yapmış.
İyi-sağlam kap ama, patlasa onu da çöpe atarız.
Bunlar Rabbu’l- âlemine alışmaktan bahsediyorum alışmaktan. Bize öğretilen, kafalarımıza yerleştirilen, hâşâ sanki karşımızda “ver elini sıkacağım, elimi sık!” diyen bir Rabb var da O’nu arayanlar için söyledim.
Dillenen resimlerin Ressam’ı arayışından bahsediyorum.
Geç şu resimliği geç!.
Geri dönüyoruz haberin yok mu?
Resim geldiği yere gidecek. Resim geri çevriliyor onu demek istiyorum.
Oyun bitti-bitecek işte bu kadar.


tekrarlarsak Öyle bir Muhammed Aleyhissalâtü vesselâm ki kolaylık kapısının anahtarı.
''Seyyidina'' dinimizin sahibidir, seyidimizdir.
''Muhammedinil muhtâr'', o ALLAHu Z'ül-Celâl’i ihtiyar etti. Seçti.
Kendisinin seçerek halk ettiği tek TEBLİĞci, TENZİRci, TEBŞİRci etkili yetkili olan, ALLAHu Z'ül-Celâl’a irsal edici olan, taşıyıcı.
BİLdirici, BULdurucu OLdurucu ve YAŞAtıcı olan, şu anda da olanlar da onun içindedir.
Hep aynı şeyi söylüyoruz eğer haksa.
Demeyim mi?
Demeyim mi? bizim bu prizin kablosu Keban’a bağlıysa demeyim mi?
Ne yapayım ben yani bir aküden alıyorsa ya da bir korsan santraldan alıyorsa 320 wolt değil, 220 değilde 500 wolt veriyorsa. 50 veriyorsa. Vermiyorsa.
Kanunu düzeni kendi kuruyorsa adam.
Bir ilahi düzen yoksa, emir yoksa sonuçta ben onunla imtihan olacaksam onu demek istiyorum.
Muhtar, ihtar edendir. Etkili, yetkili olan seçilmiş ve görevinde tek olan demektir.
''Ve âlihil ethari'', onun Tâhir ailesine. Tâhir pak demektir. Tertemiz demektir.
Oradaki herre kökü huri köküdür. Rububiyyet hüviyeti taşır. Harra gibi.
Hani bakır kabı kalaylamadan önce kızgın ateşte bir yakar üzerine nişadırı attığında anayı çıkarı verir hiçbir şey bırakmaz.
Tâhir pak tertemiz demektir.
Kur’ân böyle emretmekte:

Resim---'' “İrci'iy ila rabbiki radiyeten merdiyyeten. Fedhuliy fiy 'ibadiy. Vedhuliy cennetiy”. Bu demek.

İlliyyinden Esfeline inen insana en Yakın AKRABa RABBu’l-Âlemîn olup cAN Ceryanı gibidir.
Bunu ANlayış, RABBımıza Her AN “Rucû’ et: DÖN!” EMRini yaşamakladır İnşâallah!

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---''Ya eyyetuhennefsu'l-mutmeinnetu: Ey, RABBine, itaat edip huzûra eren nefis!”
(Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---''İrci'iy ilâ RABBiki râdiyeten merdiyyeten: RABBine DÖN-üver, sen râzı, O da senden razı olarak.” (Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---''Fedhulî fî 'ibadî: Gir kullarımın içine!”
(Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---''Vedhulî cennetî: Gir cennetime!”
(Fecr 89/30)

Hayal kurarak, masal kurarak: “koşun cennete orda ekmek var, su var, şu var, bu var, huri var, gılman var, öte var, beri var, falan!.”
Peki ne fark var dersen.
Çoluğunuz çocuğunuz olacak” diye bir tek âyet göster.
Hiç, nerden çıkardın ya 70.000 huriyi öteyi beriyi işte bütün bunlar nedir?
Derbentli’min dediği gibi: “Burada doymayan aç köpekler için onlar yemleme, bizim için Cemâlullah vardır bu kadar!.” Diyor.
Onun için muhtardır. “Muhemmedînü’l- Muhtar’dır!”.

“Ve âlihi’l- ethar” ve onun Tâhir Âline âilesine. “alihi” nedir?
Onun lütfunda yürüyenler, izinde yürüyenler.
Ne buyuruyor Nuh aleyhi's-selâm: “Hani sen bana söz verdiydin ya Rabbi ehlimi koruyacaktın, oğlumu garkettin”
“Cahillik etme o senin ehlin değil senden gözüktü şeklinden belinden geldi yoluna gelmedi o senin”

وَنَادَى نُوحٌ رَّبَّهُ فَقَالَ رَبِّ إِنَّ ابُنِي مِنْ أَهْلِي وَإِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ وَأَنتَ أَحْكَمُ الْحَاكِمِينَ
Resim---''“Ve nâdâ nûhun rabbehu fe kâle rabbi innebnî min ehlî ve inne va'dekel hakku ve ente ahkemul hâkimîn(hâkimîne): Nuh, Rabbine seslendi. Dedi ki: "Rabbim, şüphesiz benim oğlum ailemdendir ve senin va'din de doğrusu haktır. Sen hakimlerin hakimisin."
(Hûd 11/45)

قَالَ يَا نُوحُ إِنَّهُ لَيْسَ مِنْ أَهْلِكَ إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍ فَلاَ تَسْأَلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنِّي أَعِظُكَ أَن تَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ
Resim---''“Kâle yâ nûhu innehu leyse min ehlik(ehlike), innehu amelun gayru salih(salihin), fe lâ tes'elni mâ leyse leke bihî ilm(ilmun), innî eızuke en tekûne minel câhilîn(câhilîne): Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.”
(Hûd 11/46)

“Ve âlihi’l- ethar” kimmiş?
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem âlihi?
Elbette Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm her zaman ailesidir, ehli beytidir zâten.
Ama Resûlullah sallallahu aleyhi ve selemin;
İnancında, Amelinde, Ahlâkında ve Hallerinde yürüyenler elbette âli-sidir onlar mutahhardır.
Onlar Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in eline temas etme şerefine erenlerdir.
Onun için “ethar: tâhir-temiz” kullanıyor Ahmed-i Bedevî Hazretleri.
Onlar mutahhardır.

لَّا يَمَسُّهُ إِلَّا الْمُطَهَّرُونَ
Resim---''“Lâ yemessuhû illel mutahherûn(mutahherûne): Ona ancak temizlenenler dokunabilir.”
(Vâkıa 56/79)

Kur’ân’a temas edebilenler, Peygamber aleyhisselamın Ehl-i Beytinin eline temas edebilirler.
Eğer mutahhar değillerse yuh olsun!.
Değil elleriyle temas etmek, diyelim ki bir taraflarını yarıp içine girseler bile bir mikrop girmiş gibi olur. Çünkü mutahhar değiller.

''Ve âlihil ethari'', ''ethari'' tertemiz olan yüce Peygamberimizin ve ethari. ''Ve eshâbihil ahyâri'', hayrın hakkı duyup da hayrı işleyen sahabelerine.
Hakkı duyuyorlar Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’den hayrı işlemeye koşuyorlar.
Öyle koşuyorlar ki Medine’de sahih hadis vardır.
Şimdi ismi aklımda değil ama buhari de hepsinde var.
Ya Rasûlullah! Benim iki tane hanımım var.
Birini boşasam da şu kardeşleştiklerimizin hanımları orada kaldı. Mekke’de kaldı. Yapabilir miyim musade eder misin? Ben birini boşayacağım o onunla evlensin.
Bu şekilde olmuştur.
Hayırda yarışın.
Ekmek paylaşılmıştır.
Can paylaşılmıştır.
Hayırda böyle yarışmışlardır ve âyetler vardır Kur’ân-ı Kerîm’de hayırda yarışın.

Şerde yarışmayın hayırda yarışın diye.
''Ve eshâbihil ahyâr'', o hayırların hayır ashabına.
Hayırlı ashabına, hayırın kendisi olmuş ashabına.
''Adede niamillahi ve ifdâlihi '' o kadar ki Allahu Zülcelâl’in ne kadar nimeti varsa,
''ve ifdâlihi'' ve onun fazlası, faziletlisi varsa o kadar çok bizim sall ve selâmımızı ediver Ya Rabbi.
Bereketli kılıver. Mübarek kılıver. Bizim için bereket kaynağı kılıver.
Esallik kılıver. Eselim kılıver. Teslim yerimiz olsunlar.
SALL yerimiz olsunlar.
Neden ölü taşıyıcılara sall diyorlar?
Sall, salacaya bindi, sala bindi gidiyor diye.
Çünkü son noktaya götürürler onu.
O salla mezara kadar taşırlar sonra atarlar, koyarlar yere.
Üstüne toprağı kapatırlar.
Hesabını kendi görür.

“Ve eshâbihi’l- ahyâr” Onun sahabileri en hayırlılardır. O gün de, bugün de. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e sahib çıkanlar o ağacın altındaki 6 kişi 12 kişi 12000 kişi neyse hepsi hayırlıdır bugün de sahib çıkanlar hayırlıdır hamdolsun.
Bugün de Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e sahib çıkanlar vardır.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sahib çıktıkları vardır.
Bunu söylerken Allah’a sığınıyorum, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e sığınıyorum.
Her ikisi de tektir.
Allah ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e sahib çıkmak bir yürek işidir.
Onların adına hesabına ve şerefine iş yapmayı gerektirir.
Onları piyasa malı olarak kullanmak değil.
Onun için zâten “ahyâr” dır onlar. En hayırlılardır.
Ebrâr, ahyâr, ahrâr en hürler. İç pervasızlar. İşte bu.
Bütün bunlar nereye gidiyor, sahabeliğe.
Nedir sahabelik?
Habbe ye sahib çıkış. Sahabe, “habbe” nedir?
Allah’ta olan tohumdur. Habibullah hiçbir şey yokken ortaya çıkan ilk tohumdur. Habbe tohum demektir.
Kâinât Rahmetenli’l- âleminden doğmuştur. Nuru MİM’dir. Nuru Muhammed’dir.
İşte ona sahib çıkıştır bugün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ‘e sahib çıkış.
Ve kıyamet günü de sahib çıkış aynı şeydir.
Çünkü bir tane Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vardır. Allah’ın bir tane Rasûlullahı vardır bizim de bir tanedir. Hep de böyle olacaktır, Allah ımıza inancımız gibidir.
O’nun gibidir derken, O’nun gibi tektir diyorum.

Kendisi buyuruyor:
“Allah ve Rasûlüne teslim olunuz”,
“Allah ve Rasûlüne iman ediniz”,
“Allah ve Rasûlüne tabi olunuz”.
“Allah ve resulune itaat ediniz” buyuruyor.

Ne buyuracaktı ya Allah zül Celâl.
“Ben gizliyim, ben Ressamım, resim olamam!”
yok öyle buyurmuyor ara kesite oturtuveriyor Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i. Bu çok açık.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9090
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 16. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

“Adede niamillahi ve ifdalihi.”
ALLAH celle celâluhunun ne kadar nimeti varsa ve fazileti fazlığı varsa, fazlı dediğimiz, “dad”lı kelimeler, pek açıklamadığımız kelimeler ama güzel kelimeler.
Allah’ın ne kadar fazlı ve nimeti varsa onların adedince.
Bizim, SELLimizi sağlam teslim olmayı kalblerimize ilham et, gönüllü gidelim teslim olalım.
Ben geldim teslim olmaya.” Ne demek teslim olmak?
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in İlim ve Edebine teslim olmaktır.
Kim bunlar, ilim sendekidir, ister ataist ol, ister satanist ol her kim isen ilim senin bileceğin iştir.
Senin yerine kimse bilemeyecektir.
Ne annen, ne çocuğun, senin yerine bir damla su içip de idrarını yapmayacaktır.
Edeb, edebi bir yerden öğreneceksin. Bir yerden öğreneceksin!
Yok Hocam bizim çocuklar gelirken cebinde getirir.”
Yok öyle bir şey. Kimsenin cebine dolmaz bu. Yok öyle bir şey!
Her doğanın bir anası babası vardır maddiyatta ve maneviyatta. İllâ vardır.
Onun için edeb, Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmdan alınırsa Muhammedîdir.
Bizim yolumuz böyle. Biz Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Kanı, Canı ve İmanına sahib çıkan Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmdan bahsediyoruz.
Allah zül Celâl’e, Kur’ân-ı Kerime, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ve icma’ halinde Allah Dostlarının Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmından bahsediyoruz.
Şunun-bunun uydurduğu kaydırdığı yeniden şekillendirdiği şeyden bahsetmiyoruz asla.
Bizim için hiç öyle bir şey yoktur asla.
Biz taraf değiliz. Sadece Allah’a tarafız ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ve Kur’ân-ı Kerime ve Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâma ve Allah Dostları yanında ve canındayız hamdolsun Rabbımıza tarafız.
Bizim tarafımız Hizbullah olarak Kur’ân’da belirlenmiştir. Her şeyimiz açıktır.
Onun için zâten bizim yolumuz tenha olur. Kalender yoludur.
Alavere dalavere burada iş yapmaz. Burası çöldür.
Yükü buz olanlar, tuz olanlar ilk rahmet yağışında eritirler. Buranın yükü ateştir. Yük değildir. Çünkü her yer ateştir.
Saf AŞK YOLudur MuhaMMedîyet.
Her zaman, her yerde ve her halde Allah yoludur İnşae ALLAH.
Onun için Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem eşsizidir, tektir, ALLAHın izni inâyetiyle bütün özellikler ve güzellikler Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de yaşar ve yaşatılır İnşae ALLAH.

GEÇmiş için TEVBElerimizi, Şu An için RIZAlarımızı, GELecek DUÂlarımızı, Son Nefeste ŞEHÂDETimizi,
Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemin nefesinde, sesinde VERmek nasib etsin İnşâe ALLAH!.
Bu şehâdet şerefiyle, Cennetler yüreklerimizdir İnşâe ALLAH.
Ve cennetlere Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemin yüreğinde girilir. Birbirimizin gaybî duâcıları olalım.
Ve herşey ALLAH’ın izni ve inâyetiyle, bütün şeyleri yaratan RABBimizin inâyetiyle bizi Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemin yolundan alıkoymasın.
Nefslerimizin Hevâ-Heves ve Hastalıklarından ALLAH celle celâluhu bizi korusun!.
Birbirimizin, eksik ve noksanlıklarımızin düzelteni, tamamlayanı tümleyeni, güzellikler katanı olalım.
Birbirlerimizin güzelliklerini baş tacı edinelim.
Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem bizleri biribirlerimize refik kılsın.
Yol alışta nefes veren olalım, nefes kesen değil!
Evliya olalım yol gösterelim. Eşkıyâ olup yol kesmeyelim.
Tek başımıza da kalsak Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin, Kur’ân-ı Kerim’in, ALLAHU ZU’L-CELÂL’in yolundan ayrılmayalım. İnşâe ALLAH


Mübârek Zâtı HAKK Olan ve BİZler ÜMMeti olarak HAKKI DUYmak Ve HAYRa uymakta İmam-ı Mutlakımız ve Mürşid-i Mutlakımız, MuhaMMed Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme sonsuz sınırsız ve İlmullahça Es Salat ve Es Selâm OLsun!

Resim'' Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammedîyyeti) ve
Nebîyyike (Mahmudîyyeti) , ve
Rasülûke (Ahmedîyyeti) ve
Nebîyyi’l-Ümmiyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi vessahbihi ve ümmetihi... ''Resim

Sübhaneke Allahümme ve bihamdike eşhedu enLâ İlâhe İllâ ente vahdeke la şerike leke estağfirke ve etubu ileyk.

ElhamdulillahiRABBilâlemin!
Es-selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu.


Resim Latif YILDIZ
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9090
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 16. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim

''“ ALLAHım! Beni ”M“uhaMMedî OL ŞUÛR“una erdir.''
Resim


Resim

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---''İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen).:Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygambere hep salat ederler. Ey iman edenler! Siz de ona salat edin ve tam bir içtenlikle selam verin.'
(Ahzab, 36/56)


Salâvât, bilene (ehline) farz-ı ayndır.
Salâvât, kısaca ve kesin olarak:
''“ ALLAHım! Beni ”M“uhaMMedî OL ŞUÛR“una erdir.''duasıdır.

MuhaMMedîleşmek dileğidir.
Muhterem, Mübârek, Müstesna ve Muhteşem Muhammed Aleyhis-sâlatü ves-selâma; akan suyun deryaya isalesi (ulaşımı, akımı) gibi kavuşup,
Onun; söz, fiil, ahlâk ve hâlleriyle hâllenip MuhaMMedî OLŞUÛRuyla buluşmaktır.
Her emir, vücûb ifâdesi olup vâcibtir.
Salâvât; ALLAH Tealânın emrinin işlenmesi ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in hakkının ödenmesidir.

ALLAHÜ ZÜL-CELÂLin zikrimize hâşâ ihtiyacı olduğundan dolayı değildir.
ALLAHÜ ZÜL-CELÂLi zikr edişimize sebeb, emirdir.
Sistemin ve kulluğun gereğidir.
Salâvât da böyledir.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ihtiyacını ALLAHÜZÜL-CELÂL görmüştür.
Muhtaç olan kendimiz olup; ALLAHÜ ZÜL-CELÂLe tâbi’ olabilmek için önce Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme tâbi’ olmaya;
memur,
mecbur,
muhtaç ve
mahkûmuz...
Bunun için ise 7 letâifimizle birlikte buluşmamız lâzım ve lâyıkıdır...

Yaşayan bir insan için tasavvufun diriliği; bu bağlantıyı kurmak hüneri, çabası ve azmidir.
Bu ise ihtiyârî ve keyfî olmayıp mecburîdir.
Sistemin; selâmeti, rahmeti ve velîyy-i nimeti olan Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve selleme saygı ve teslimiyyetin yolu salâvâttır.
Salâvâtı dar anlamda “dua” diye târiflemek ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem için bir şeyler istediğini sanmak ilm-ü-edeb eksiklilğindendir.
İşin aslı âcizâne;
Buz Dağı (Benlik Dağı) olan insan nefsinini’tidal üzere eriyip;
Terbiye, Tezkiye, Tasfiye ve Tecliye işlemleri sonunda pırıl pırıl, tertemiz zemzem gibi akarak (salâvât arz ederek) Rahmet deryasının sûrekli salâtına kavuşmaktır.

Resim---Huz min emvalihim sadekaten tütahhiruhüm ve tüzekkihim biha ve salli aleyhim inne salateke sekenül lehüm vallahü semiun âlim : Onların mallarından bir sadaka al ki onunla kendilerini hem temizler hem de arındırırsın. Ve salli aleyküm : onlara salât et. Şüphesiz ki senin salâtın onlar için sükûnettir. ALLAH işitendir, bilendir.
(Tevbe 9/103)

Ve salli aleyküm : onlara salât et.
Sekînet: sakinlik, kararlılık, rahatlık, gönül rahatlığı, kalb yatışkınlığıdır.

Salât, duadır da...
Ne var ki bu dua Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme salât olunca binbir dilekli dua değil de tek dilekli dua olur.
Bu tek dilek ise hem yukarıdaki âyet-i celiledeki Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin duasına-salâtına, salâtla isal ve kavuşma dilekçesi, arzu ve azmidir.

Mevali: mevlâlardır.

İnsanoğlu câhil kalırsa; emvâli (mallar) mevâlisi (efendileri), insanlar da mallarının köleleri olur ve kıble karışır.
İlk sözüne (Ahdullaha) sadakat sadakası sorulur...
Kulun zâhirinin tâhiriyesi ve bâtının tezkiyesinin; işinin uzman ustası olan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin işi ve mârifeti olduğu beyân buyuruluyor.

Sonsuz noktada kıyısı olan umud ummanı gibi heran; Salât-ı Resûlullah, her damlayı çağırıyor ve ümmetini tevhid bileliğine dalga dalga sesliyor...
Selâmetin, sükûtun, sükûnetin ve emniyetin;özdeki emânetin emniyetçisi Muhammedül-Emin Aleyhis-salâtü ves-selâmın sılasında olduğunu ezelî ve ebedî ezân-ı Muhammed ile ilân edip duruyor...

Evet, kimisi: “''Semiğnâ ve ateğnâ!'': duyduk ve uyduk!”diyor;
Kimisi de “''Semiğnâ ve aseynâ'': duyduk ve isyân ettik!” diyorlar...
Tercih ediş ise insan sûretinde ve aklı olanların bileceği iş...

Kul İhvÂNi DİVÂNından



Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9090
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 16. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim KUL İHVÂNİ 16. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Seyyid Ahmed el Bedevî Hazretlerinin salâvâtıdır.

Ahmed El-Bedevî kaddesallâhu sırrahu, Cemâl ve Celâl arasındaki Kemâlde..
– “ Ben diyorum ki bıçağın bir ağzına bunu yazalım, bir yüzünede bunu yazalım, bıçağın keskin ağzında dans edelim.-
“Ee babacığım şu keskin bıçak ağzını bırak da şöyle bir dağ gibi yapta, bu iki sınır şöyle 20 metre – 30 metre olsunda orda biz bi çalalım oynayalım!. Buna da Kemâl sahâsı!
” diyelim.
Bu tarafa da Celâl diyelim ateş Cehennemi olsun, bu tarafı da Cemâl olsun, Cennet olsun. Şu arada ki Kemâl insanlığını, KÂMİL İNSAN-la yaşayalım!
DERsen buyurun hayâle!

İşte bunu öyle daraltmıştır ki o Ahmed El-Bedevî kaddesallâhu sırrahu kaderi, yüzüne bakan can veriyor.
Celaleddin ya da Cemâleddin diye biri, şimdi adını tam hatırlamıyorum, çok sevdiği bir, yetiştirdiği bir zât varmış, Kader- kaderullah illâ ısrar ediyor: “Hocam peçenizi kaldırın göreceğim, göreceğim!” diye.
Ve kaldırıyor, ancak müridi can veriyor.
Bir dam üzerindeler yukarıdan diyorlar ki: “Gördünüz mü bak damdan düştü!”.
Açma peçeyi!” dedi. O açmadı, Azrâil açtı, ecel açtı, yâni böyle bir zattır Ahmed El-Bedevî Hazretleri.

BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM

Resim

TÜRKÇESİ: Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ nûri'l-envâr Resim Ve sırrı'l-esrâr Resim Ve tiryâki'l-ağyâr Resim Ve miftâhi bâbi'l-yesâr Resim Seyyidinâ Muhammedini'l-muhtâr Resim Ve âlihi'l-ethar Resim Ve eshâbihi'l-ahyâr Resim Adede niamillahi ve ifdalihi.

MÂNÂSI: Ey RABBim, nûrların nûru, sırların sırrı, ağyâra tiryâk, bolluk kapısının anahtarı, Seyyidimiz, seçilmiş olan Muhammed salallâhu aleyhi ve sellem'e, onun tâhir âline ve hayırlı ashâbına, Yüce ALLAH'ın nîmetleri ve fazlı adedince, salât ve selâm ediver!. Onları mübârek kılıver!.

''Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ nuri'l-envâr '': ALLAHım SELLimizi ilham dediğimiz sellimizi, Teslimiyyet Sırrımızı yâni ve SALL dediğimiz salâvât salâtımız..
Yâni Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e ulaşımda, isalde SILAya Vuslatta, SALAVAT, ALLAH celle celâluhu’ a ulaşımda namaz kılmak, salat, duâ ne dersen de, SALL dediğimiz budur.
İki ayaklarımızı SELL ve SALL ayaklarımızı sâbit kıl, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem yolunda.
''Allahumme salli ve sellim'', Teslîmiyyet ve İstikâmetimizi Rapdet.
Ve bârik, şu güzel gecede bereketli kıl.
Kim için bunları istiyor?
Alâ, O zât üzerine ki O, ''Nûri’l- Envar''dır. Nurların Nur Kaynağıdır O.
ALLAH celle celâluhu’nun Nûrunun tecellî noktasıdır.
ALLAH celle celâluhu eşyâ olmaktan münezzehtir ama Nûrundan vareder.
İşte, NÛRUNDAN VAREDİŞ-te ilki, Nebiyyu’l- Ummî, Ana Bileşim Noktası nedir?
BİLElik Nûrunun Kaynağı, Nebî olan, Nebe olan.
Haber getiren diye tercüme edebilirsin.
Edersin de hangi haberden bahsediyorsun, hangi haber bu?
Kabloyu yapan, kablo O, içindeki cereyan da O, o da O, o da O
Ne kaldı geriye?
Haber nasıl haber bu?
İşte bu haber: ''Nûri’l- envar'' olan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e..
''Ve sırrı’l- esrâr'', bütün sırların Sır Kaynağına,
''Ve tiryâki’l- ağyâr;
''tiryak nedir?'' : panzehir demektir. Zehrin panzehiri, Derdin Devâsı demektir.
Her ne ki bir derde düşmüşse bunun dermanı vardır, buna tiryak denilir.
Zehirlenmelerde, hastalıklarda, şifâ bulmada antisi olan bir ilaç içiyor birisi.
Dokunuyor, çarpıyor hemen ne yapıyorlar, onun zıddını yükleyiveriyorlar, onu nötr hale getiriyorlar vücûda zarar vermesini durdurmak için.
Zehrin panzehiri en güzel kelime.
''Ve tiryâki’l- ağyâr''; gayrılıkların, ayrılıkların, AKLa tapışların, NAKLi duymayışların, Dostun ÖZ Dostu tek dostu, Tek Veliyyullah olan Muhammed aleyhi's-selâm’dan olan ayrılıkların, dolayısıyla RABBu'l-Âlemîn’den ayrılıkların, durdurup geri döndüreni, derdine devâ vereni, O Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e, SELL ve SALL, Salat ve Selâmımız olsun!
Yazmakla olmasın!

Çay; “çay içtim!” yazmakla olmaz, söylemekle de olmaz, bardağa koymakla olmaz, dudağa getirmekle olmaz, ağzına alsan bile olmaz!
İndir şunu gırtlağından aşağıya, bekle biraz, hazmet!
Bütün zerrelerin çay türküsü çağıracaktır. Çay böyle içilir aziz kardeşim!
Yaşanmayan yalan!” dediğimiz budur!

قَالَتِ الْأَعْرَابُ آمَنَّا قُل لَّمْ تُؤْمِنُوا وَلَكِن قُولُوا أَسْلَمْنَا وَلَمَّا يَدْخُلِ الْإِيمَانُ فِي قُلُوبِكُمْ وَإِن تُطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَا يَلِتْكُم مِّنْ أَعْمَالِكُمْ شَيْئًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim--- Kâleti'l-a’râbu âmennâ, kul lem tu’minû ve lâkin kûlû eslemnâ ve lemmâ yedhuli'l-îmânu fî kulûbikum, ve in tutîullâhe ve rAsûlehu lâ yelitkum min a’mâlikum şey’â(şey’en), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun): BedevÎler, dedi ki: "îman ettik." De ki: "Siz Îman etmediniz; ancak "İslÂm (müslüman vey teslim) olduk deyin. îman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah'a ve Rasûlü'ne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Şüphesiz ALLAH, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir."
(Hucurât 49/14)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9090
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 16. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

''Ve miftâhi bâbi’l- yesâr'' : Öyle bir miftah ki; El Fetih, El Fatih, El Fettah, ALLAH celle celâluhu’nun bir kapısı, bir bab-ı ki, HABBE-nin “be” leri BâB..
Rabbî yessir velâ tuassir: RABBim kolaylaştır, zorlaştırma!”
''Yesar'', kolaylıktır, bolluktur.
Yusr, usr değildir, zorluk değildir, kolaylıktır.
Tüm yessir, isra biraz sonra göreceğiz. Niye burdan gelir?
Sırr bir yol alıştır, geliştir.

miftah”, “BaB” taki HaBBe’nin “B”leri zâhir ve bâtın BİLElik kapıları, Yasr’daki İsra yürüyüşündeki bütün sistem.
RÜCÛ’ yürüyüşünde, “mustekarrin lehâ” ya giden güneş Rabbısına emredildiği gibi RÜCÛ’ etmektedir, sapamamakta ve uzaklaşmamaktadır.
Takdir edildiği yere gitmektedir; “mustekarrin lehâ” kararlaştırılan yere gitmektedir.

وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَّهَا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ
Resim--- Veş şemsu tecrî li mustekarrin lehâ, zâlike takdîrul azîzil alîm(alîmi) : Güneş de, kendisi için (tesbit edilmiş) olan bir müstakarra-karar kılınmış, kararlaştırılmış akibete doğru akıp gitmektedir. Bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)ın takdiridir.”
(Yâ-Sîn 36/38)

incir çekirdeğinden çıkan incirler de böyle yapıyor.
Çekirdekten çıkanların cümlesi böyle yapmaktalar: “miftâhül bâbi’l- yesr” içindedirler.
Seyyid”dediğimiz zâhir ve bâtın ev sahibimiz demektir.
yed” eldir, “yedullahALLAH celle celâluhu'nun elidir.
Oradaki sondaki “” bizim demektir, o kökten değildir.
Benim kitabım derken Türkçedeki “ben”den sonraki “im” gibidir yani.
Bizim derken “Biz”in sonundaki “im” gibi bir takıdır “”.
Seyyidike” de diyebilirdi, esas sırr “seyyid”dir orda.
yed” köküdür, “yed” kökü sırrına kimliğine senliğine ulaşan insanlar “Seyyid”dir.
Onun için Ehl-i Beyt aleyhisselâma “Seyyid” denmesi: “amma da muhteşem insanlarmış ne büyüklermiş!” deyip sadece övmek değil hâşâ!
Ehl-i Beyt aleyhumusselâm ANA MuhaMMedî MERKEZe Ebeden BAĞlayan Keban Kabloları, Keban Kablolarımız!.
Tantanacılık değil bu!
NuR-u MiM Bağımız Keban Kabloları!
Öyle kablolar ki oradan bütün hâneler beslenir.
Meyhâneler, İbadethâneler ne bileyim şu hâneler, bu hâneler, ötehâneler, bötehâneler cümlesi oradan CAN CERYANI alırlar ve takdir tecellî eder.
Onu kestiğiniz zaman herşey karanlıkta kalır.
Kumar oynayanların kağıtları ellerinde kalır da yüzlerini bile göremeyeverirler, dua edenler ellerini göremeyeverir, kıbleyi göremeyeverirler. Demek istiyorum ki, dediğiniz çok doğru ordaki “ethar” “mutahharrun” harikadır.
Burdaki “ihtar” hatır dediğimiz sırr sahibi olmak, “ahyar” en hayırlı olmak, “ithar” olmak “ethar” olmak “ahyar” olmak işte.


Tüm bunları anlatarak ne demek istiyorum?
Bu ufacık, karpuz-kavun çekirdeklerinden çuvallar dolusu bostan mı eldedeceğiz biz ?
He anam inşae ALLAH, yağmur yağarsa Allah’ın izniyle. Bunlar bir çıksınlar, bir iki yağmur görüversin, dolar çıkar karpuz, kavun!
Hasırdan örme seleler vardı, eşeklerin üzerine attın mı onu, iki tarafı böyle bir külah gibi yani.
Tersten koydun mu içine doldurursun artık.
Doldurdukça iki tarafa basar, karpuz, kavun ne doldurursan içine doldurursun.
İşte bir avuç çekirdekten kağnılar dolusu arabalar dolusu karpuzlar çekilir. Böyle bir seri SıRR, süratle yayılan bulaşıcı sari’ hastalık gibidir.
Toplu iğne başı kadar incir çekirdeği; gökten bir damla yağmur yağacak, toprak ona yardım edecek, koskoca incir ağacı olacak.
Biz bir tür incir götüreceğiz sır, seri bir sırdır.
Seriden kastım, çabuk, hızlı, az vakitte çok iş yapan ve arka arkaya sebeplerini kendisi yaratır.
Maddî, manevî 0luşum serisi Sünnetullahta “KûN!” EMRi “feyeKûN” Oluverir ve asla kesinti yapılamaz ve de ayarlanamaz.
Düdük çalıp ta bahar geldi, “Ey kurtlar, kuşlar, otlar, çöpler, haydin, bahar geldi! ” denemez yaratıklarca.
Kendi sistemi kendi içinde ne yapacağını bilir İlahî Kompütür El Yezdân ALLAH celle celâluhu Fitrî Proğramını her ÂN Yeniden Yaratarak ŞeenuLLAHta UYgulamaktadır.
Yani eğer yılanlar vs., kış uykusuna yatacaksa komple yatarlar onlar, kim yatacaksa.
Kalkacağı günü de senden benden daha iyi bilir.
Çünkü, miftâhi bâbi’l- yesâr vardır onlarda.
MuhaMMedî gönül Fettah, miftah kapıları vardır, anahtarları vardır.
''Miftâhi bâbi’l- yesâr'' İsra Kapısının miftahı, anahtarı, açıcısı, fethedicisi, Muhammed Aleyhisselatu vesselâmdır.
''Seyyidina Muhammedi’l- Muhtar'' O bizim seyidimizdir, dinimizin İmam-ı Mutlakıdır, Muhammedimizdir sallallâhu aleyhi ve sellem.
Ve El–Muhtar''dır. İhtiyar heyeti gibi seçilmiştir.
Kendisi ALLAH celle celâluhu yârıdır.
''Ve âlihil ethar'' onun tâhir âline, tertemiz âlisine ki, onun lütfu kereminde onun BİZliği içinde olanlar ki, ona aile olmuşlar.
Dikkat ediniz yalnız: “O zaman kendi çocuklarından bahsediyor” dediniz mi, anlayamazsınız, tersini düşüneceksiniz, Nuh aleyhisselâma Allahu Zü'l-Celâlin buyurduğuna bakacaksın:

وَنَادَى نُوحٌ رَّبَّهُ فَقَالَ رَبِّ إِنَّ ابُنِي مِنْ أَهْلِي وَإِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ وَأَنتَ أَحْكَمُ الْحَاكِمِينَ
Resim--- Ve nâdâ nûhun rabbehu fe kâle rabbi innebnî min ehlî ve inne va'dekel hakku ve ente ahkemul hâkimîn(hâkimîne): Nuh Rabbine dua edip dedi ki: "Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vâdin ise elbette haktır. Sen hakimler hakimisin."
(Hûd 11/45)

قَالَ يَا نُوحُ إِنَّهُ لَيْسَ مِنْ أَهْلِكَ إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍ فَلاَ تَسْأَلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنِّي أَعِظُكَ أَن تَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ
Resim--- ''Kâle yâ nûhu innehu leyse min ehlik(ehlike), innehu amelun gayru salih(salihin), fe lâ tes'elni mâ leyse leke bihî ilm(ilmun), innî eızuke en tekûne minel câhilîn(câhilîne): Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.(Hûd 11/46)

O, senin çocuğun değil, cahillik etme!
Âilenden olmadı çünkü ! Elinden oldu, belinden oldu ama âile’nden olmadı.
Kulluk tercihinde nefsinin hevâsına uydu.
Ve âlihi’l- ethar kimmiş? Mutahharrun olanlarmış, bak!
Ethar, Tâhir olan, mutahharrun olan âli’ne, tertemiz olan âli’ne, ailesine.
''Ve eshâbihi’l- ahyâr'': Ve ona sahip çıkan ve sahip çıktığı en hayırlılara, zâhirde SELLimiz, batında SALLımız olsun inşaAllah!
Adede: Ne kadar adedde olsun?
''Niamillahi'', ALLAH celle celâluhu’nun nimeti kadar olsun.
Allah’ın ne kadar çok nimetleri varsa o kadar olsun. Başka ?
''ve ifdalihi'', O’nun fazlı adedince, fazileti adedince, fazlalığı adedince, cömertliği, ihsanı, keremi, ilimi, ma'rifeti, üstünlüğü, hüneri, tefâvütü, inâyetince çok salat ü selâm olsun Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize, İnşallah-u Rahmân!


İşte Ahmed El Bedevî kaddesallahu sırrahu gibi MuhaMMedî ÂŞIKlar; Celâl Dairesinden Cemâl Dairesine EREN Kemâliyle GEÇen EREN ERleridrler hamdolsun!
BİZim MuhaMMedî Milletten bunlar.
adede niamillahALLAH celle celâluhunun nimetleri ve fazlası, “ALLAH celle celâluhu size geçmişinizi bağışlayacak ve Azim bir ücret ödeyecek” âyetleri gibidir.
Evet, çok güzel bir salavattır Ahmed Bedevi Efendimizin salavatı, inşae ALLAH

Mübârek Zâtı HAKK Olan ve BİZler ÜMMeti olarak HAKKI DUYmak Ve HAYRa uymakta İmam-ı Mutlakımız ve Mürşid-i Mutlakımız, MuhaMMed Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme sonsuz sınırsız ve İlmullahça Es Salat ve Es Selâm OLsun!

Resim'' Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammedîyyeti) ve
Nebîyyike (Mahmudîyyeti) , ve
Rasülûke (Ahmedîyyeti) ve
Nebîyyi’l-Ümmiyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi vessahbihi ve ümmetihi... ''Resim

Sübhaneke Allahümme ve bihamdike eşhedu enLâ İlâhe İllâ ente vahdeke la şerike leke estağfirke ve etubu ileyk.

ElhamdulillahiRABBilâlemin!
Es-selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu.


Resim Latif YILDIZ
Resim
Cevapla

“►Salavat Şerhleri◄” sayfasına dön