KİTABU'L-EDEB ~ SAHİHİ BUHARİ
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2799
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
~ Adiyy ibn Sabit tahdîs edip şöyle dedi:
Ben Peygamber'in sahâbîlerinden bir adam olan Süleyman ibn Surad(r.a.)'dan işittim, şöyle dedi:
Peygamber'in yanında iki kişi birbirine sövdü. Bunlardan biri öfkelendi ve öfkesi o kadar şiddetlendi ki, yüzü şişti ve rengi değişti. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.):
"Ben bir kelime bilmekteyim ki, eğer şu adam o kelimeyi söylerse, kendisinde bulunan öfke hâli muhakkak gider (o kelime Eûzu billâhimine 'ş-şeytâni'r-racîm' dir)" buyurdu.
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2799
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
~ Ubâdetu'bnu's-Sâmit (r.a.) iahdîs edip şöyle demiştir:
Rasûlullah (s.a.v.) kadir gecesini insanlara haber vermek için dışarı çıkmıştı. Bu sırada müslümânlardan iki kişi kavga ettiler.
Peygamber:
"Ben sizlere kadir gecesini haber vermek üzere çıkmıştım. Fulün ile fulan kavga ettiler de (ona dâir olan bilgi) benden kaldırıldı. İhtimâl ki, sizin için hakkınızda bu daha hayırlıdır. Artık siz kadir gecesini (ramazânın yirmiden sonraki) dokuzuncu yâhud yedinci yâhud beşinci geceler içinde arayın" buyurdu.
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2799
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
~ Bize el-A'meş, el'Ma'rûr'dan; o da Ebû Zerr(r.a.)'den tahdîs etti. el-Ma'rûr ibn Suveyd şöyle dedi:
Ben Ebû Zerr'in üstünde bir örtü, hizmetçisinin üzerinde de bir tek örtü gördüm de, ona:
Keşki şu örtüyü de sen giysen, böylece senin tam bir takım elbisen olsa, hizmetçine de başka bir elbise versen! dedim.
Ebû Zerr şöyle dedi:
Benimle bir adam arasında bir söz olmuştu. Onun anası gayr-ı Arab olan yabancı bir kadındı. Ben kavga sırasında onun anasını kötüledim. O kimse beni Peygamber'e zikredip şikâyet etti. Peygamber (s.a.v.) bana:
"Sen fulân kimseyle sövüştün mü?" dedi.
Ben:
Evet, dedim.
"Onun anasını kötüledin mi?" buyurdu.
Evet, kötüledim, dedim.
"Muhakkak ki, sen içinde henüz Câhiliyet ahlâkı kalmış bir kimsesin!" buyurdu.
Ben:
(Yâ Rasûlallah!) Bu saatim zamanında, bu büyük yaşımda, bende hâlâ cahillik mi var? dedim.
Rasulullah:
"Evet. O kardeşlerinizi Allah sizin elleriniz, kudretiniz altına koymuştur. Her kimin eli altına Allah kardeşini koymuşsa, artık ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin. Ona gücü yetmeyecek zahmetli iş yüklemesin. Şayet gücü yetmeyecek bir iş yüklerse kendi o işte hizmetçisine yardım etsin" buyurdu.
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2799
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
45. Bâb: İnsanların "Uzun" Ve "Kısa" Sözleri Gibi, Zikretmekte Oldukları Vasıflardan Caiz Olacak Şeyler Ve İnsanı (Ahmak Ve Topal Gibi) Lekeleme Ve Kusur Meydana Getirme Kasdedîlmeyen Sözlerin Cevazı Babı :
~ Bize Muhammed ibn Şîrîn tahdîs etti ki, Ebû Hureyre (r.a.) şöyle demiştir:
Peygamber (s.a.v.) bize öğle namazını iki rek'at kıldırdıktan sonra selâm verdi. Bunda sonra mescidin önünde uzatılmış bir ağaç parçasına doğru kalktı ve elini onun üzerine koydu. O gün cemâatin içinde Ebû Bekr ve Umer de vardı. Bunlar Peygamber'e birşey söylemekten çekindiler. Acele çıkmak isteyen insanlar dışarı çıktılar ve (kendi kendilerine):
Namaz kısaldı, dediler.
Yine o cemâatin içinde Peygamber'in "Zu'l-yedeyn = Uzun kollu" ismiyle çağırır olduğu bir zât vardı. İşte bu zât:
Ey Allah'ın Peygamberi! Unuttun mu, yoksa namaz mı kısaldı? diye sordu.
Peygamber:
"Ne unuttum, ne de kısaldı" buyurdu.
Zu'l-yedeyn:
Evet (iki rek'ati) unuttun yâ Rasûlallah! dedi.
(Tasdik ettirdikten sonra) Rasulullah:
"Zu'l-yedeyn doğru söyledi" dedi de, kalkıp namazdan eksik bıraktığı iki rek'atı kıldırdı. Sonra selâm verdi. Sonra tekbîr alıp secdeye vardı. Her vakitki sücûdu kadar yâhud daha uzun müddet secdede kaldı. Sonra başını kaldırıp tekbîr aldı. Sonra tekbîr alıp başını yere koydu. Secdesi gibi yâhud daha uzun bir secde daha yaptı. Sonra başını kaldırıp tekbîr aldı. (Sonra selâm verdi.)
~ Bize Muhammed ibn Şîrîn tahdîs etti ki, Ebû Hureyre (r.a.) şöyle demiştir:
Peygamber (s.a.v.) bize öğle namazını iki rek'at kıldırdıktan sonra selâm verdi. Bunda sonra mescidin önünde uzatılmış bir ağaç parçasına doğru kalktı ve elini onun üzerine koydu. O gün cemâatin içinde Ebû Bekr ve Umer de vardı. Bunlar Peygamber'e birşey söylemekten çekindiler. Acele çıkmak isteyen insanlar dışarı çıktılar ve (kendi kendilerine):
Namaz kısaldı, dediler.
Yine o cemâatin içinde Peygamber'in "Zu'l-yedeyn = Uzun kollu" ismiyle çağırır olduğu bir zât vardı. İşte bu zât:
Ey Allah'ın Peygamberi! Unuttun mu, yoksa namaz mı kısaldı? diye sordu.
Peygamber:
"Ne unuttum, ne de kısaldı" buyurdu.
Zu'l-yedeyn:
Evet (iki rek'ati) unuttun yâ Rasûlallah! dedi.
(Tasdik ettirdikten sonra) Rasulullah:
"Zu'l-yedeyn doğru söyledi" dedi de, kalkıp namazdan eksik bıraktığı iki rek'atı kıldırdı. Sonra selâm verdi. Sonra tekbîr alıp secdeye vardı. Her vakitki sücûdu kadar yâhud daha uzun müddet secdede kaldı. Sonra başını kaldırıp tekbîr aldı. Sonra tekbîr alıp başını yere koydu. Secdesi gibi yâhud daha uzun bir secde daha yaptı. Sonra başını kaldırıp tekbîr aldı. (Sonra selâm verdi.)
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2799
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
46. Bâb: Gıybet Ve Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı:
"Kiminiz kiminizi arkasından çekiştirmesin. Sizden herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? îşte bundan tiksindiniz. Allah'tan korkun. Çünkü Allah tevbeleri kabul edendir, çok merhametlidir" (el-Hucurât: 12)
~ İbn Abbâs (r.a.) şöyle demiştir:
Rasûlullah (s.a.v.) iki kabir üzerine uğradı da:
"Bunlar azâb olunmaktadırlar. Hem de azâb olunmaları büyük bir şey için değildir. Şu kabrin sahibine gelince, o, sidiğini yaparken insanlardan perdelenmezdi. Şunun sahibi ise koğuculuk ederdi" buyurdu.
Sonra yaş bir hurma çubuğu istedi, onu iki parçaya ayırdı, birini şu kabrin üstüne, birini de şu kabrin üstüne dikti. Sonra:
"Bunlar kurumayıp taze kaldıkça, onlardan azâblarının hafifletilmesi ümid edilir" buyurdu
"Kiminiz kiminizi arkasından çekiştirmesin. Sizden herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? îşte bundan tiksindiniz. Allah'tan korkun. Çünkü Allah tevbeleri kabul edendir, çok merhametlidir" (el-Hucurât: 12)
~ İbn Abbâs (r.a.) şöyle demiştir:
Rasûlullah (s.a.v.) iki kabir üzerine uğradı da:
"Bunlar azâb olunmaktadırlar. Hem de azâb olunmaları büyük bir şey için değildir. Şu kabrin sahibine gelince, o, sidiğini yaparken insanlardan perdelenmezdi. Şunun sahibi ise koğuculuk ederdi" buyurdu.
Sonra yaş bir hurma çubuğu istedi, onu iki parçaya ayırdı, birini şu kabrin üstüne, birini de şu kabrin üstüne dikti. Sonra:
"Bunlar kurumayıp taze kaldıkça, onlardan azâblarının hafifletilmesi ümid edilir" buyurdu
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2799
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2799
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
48. Bâb: Fesâd Ve Töhmetler Ehlinin Kötülüğünü Belirtmenin Caiz Olacağı Babı :
~ Âişe (r.a.) haber verip şöyle dedi :
Bir kimse Rasûlullah(s.a.v.)'ın huzuruna gelmek için izin istedi. Rasûlullah:
"Ona izin veriniz; o, aşiretin ne kötü kardeşidir! -yâhud: O, aşiretin ne kötü oğludur!-" buyurdu.
O kimse Rasulullah'ın yanına girince, Rasûlullah ona karşı yumuşak sözler söyledi. Ben:
Yâ Rasûlallah! Biraz önce Sen onun için söylediğin o sözleri söyledin. Sonra da ona yumuşak kelâm ettin? diyerek bunun sebebini sordum.
Rasûlullah:
"Ey Âişe! İnsanların en şerrlisi, çirkin hareketlerinden korunmak için insanların kendisini terkettikleri -yâhud: karşılaşmak istemeyip yalnız bıraktıkları- kimsedir" buyurdu.
~ Âişe (r.a.) haber verip şöyle dedi :
Bir kimse Rasûlullah(s.a.v.)'ın huzuruna gelmek için izin istedi. Rasûlullah:
"Ona izin veriniz; o, aşiretin ne kötü kardeşidir! -yâhud: O, aşiretin ne kötü oğludur!-" buyurdu.
O kimse Rasulullah'ın yanına girince, Rasûlullah ona karşı yumuşak sözler söyledi. Ben:
Yâ Rasûlallah! Biraz önce Sen onun için söylediğin o sözleri söyledin. Sonra da ona yumuşak kelâm ettin? diyerek bunun sebebini sordum.
Rasûlullah:
"Ey Âişe! İnsanların en şerrlisi, çirkin hareketlerinden korunmak için insanların kendisini terkettikleri -yâhud: karşılaşmak istemeyip yalnız bıraktıkları- kimsedir" buyurdu.
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2799
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
49. Bâb: Fesâd Gıybet Etmek Büyük Günâhlardandır :
~ İbn Abbâs (r.a.) şöyle dedi :
Peygamber (s.a.v.) Medine'nin hurma bahçelerinin birinden çıktı da kabirlerinde azâb olunan iki insanın sesini işitti. Ve:
"Bunlar azâb olunuyorlar, bunların azâb olunmaları, üzerlerine (büyük ve meşakkatli olacak) birşey için de değildir. Şu muhakkak ki, onların günâhları (Allah katında) elbette büyüktür: Biri hacetini yerine getirirken sidikten sakınmaz, yâhud insanların gözlerinden avretini perdelemezdi, diğeri de insanlar arasında söz taşıyıp koğuculuk ederdi" buyurdu.
Ondan sonra yaprakları soyulmuş taze bir hurma dalı istedi, dalı iki parça etti yâhud ikiye böldü, şunun kabrine bir parça, şunun kabrine de bir parça koydu ve:
"Bu çubuklar kurumayıp yaş kaldıkları müddetçe, bunlardan azabın hafifletilmesi ümîd edilir" buyurdu
~ İbn Abbâs (r.a.) şöyle dedi :
Peygamber (s.a.v.) Medine'nin hurma bahçelerinin birinden çıktı da kabirlerinde azâb olunan iki insanın sesini işitti. Ve:
"Bunlar azâb olunuyorlar, bunların azâb olunmaları, üzerlerine (büyük ve meşakkatli olacak) birşey için de değildir. Şu muhakkak ki, onların günâhları (Allah katında) elbette büyüktür: Biri hacetini yerine getirirken sidikten sakınmaz, yâhud insanların gözlerinden avretini perdelemezdi, diğeri de insanlar arasında söz taşıyıp koğuculuk ederdi" buyurdu.
Ondan sonra yaprakları soyulmuş taze bir hurma dalı istedi, dalı iki parça etti yâhud ikiye böldü, şunun kabrine bir parça, şunun kabrine de bir parça koydu ve:
"Bu çubuklar kurumayıp yaş kaldıkları müddetçe, bunlardan azabın hafifletilmesi ümîd edilir" buyurdu
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2799
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
50. Bâb: Söz Taşımaktan Mekruh Olacak Kısım Ve Yüce Allah'ın Şu Kavilleri Babı :
"Dâima ayıplayan, lâf getirip götürmeye koşan..." (en- Nûn: 11);
"Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi ve ayıplamayı âdet edinen her kişinin vay hâline!" (el-Humeze: 1).
~ Bize Sufyân es-Sevrî, Mansûr'dan; o da İbrâhîm en-Nahaî'den tahdîs etti ki, Hemmâm ibnu'l-Hâris şöyle demiştir :
Bizler Huzeyfe ibnu'l-Yemân'ın beraberinde oturuyorduk. Huzeyfe'ye:
Bir adam bu hadîsi Usmân ibn Affân'a yükseltiyor, denildi. Huzeyfe o sözü söyleyene hitaben:
Ben Peygamber (s.a.v.)'den "Koğuculuk eden fesâdçı kimse cennete girmez" buyururken işittim, dedi
"Dâima ayıplayan, lâf getirip götürmeye koşan..." (en- Nûn: 11);
"Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi ve ayıplamayı âdet edinen her kişinin vay hâline!" (el-Humeze: 1).
~ Bize Sufyân es-Sevrî, Mansûr'dan; o da İbrâhîm en-Nahaî'den tahdîs etti ki, Hemmâm ibnu'l-Hâris şöyle demiştir :
Bizler Huzeyfe ibnu'l-Yemân'ın beraberinde oturuyorduk. Huzeyfe'ye:
Bir adam bu hadîsi Usmân ibn Affân'a yükseltiyor, denildi. Huzeyfe o sözü söyleyene hitaben:
Ben Peygamber (s.a.v.)'den "Koğuculuk eden fesâdçı kimse cennete girmez" buyururken işittim, dedi
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2799
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
51. Bâb: Yüce Allah'ın şu Kavli Babı :
"Murdardan, Putlardan Kaçının, Yalan Sözden Çekinin!" (El-Hacc: 30)
~ Bize Ahmed ibn Yûnus tahdîs etti. Bize İbnu Ebî Zi'b, el-Makburî'den; (yânî Saîd ibn Ebî Saîd Keysân'dan); o da babasından; o da Ebû Hureyre(r.a.) den tahdîs etti ki,
Peygamber (s.a.v.):
"Kim yalan söylemeyi, yalanla amel etmeyi ve cahilliği bırakmazsa, onun yemesini, içmesini bırakmasına Allah'ın hiçbir ihiyâcı yoktur" buyurmuştur.
"Murdardan, Putlardan Kaçının, Yalan Sözden Çekinin!" (El-Hacc: 30)
~ Bize Ahmed ibn Yûnus tahdîs etti. Bize İbnu Ebî Zi'b, el-Makburî'den; (yânî Saîd ibn Ebî Saîd Keysân'dan); o da babasından; o da Ebû Hureyre(r.a.) den tahdîs etti ki,
Peygamber (s.a.v.):
"Kim yalan söylemeyi, yalanla amel etmeyi ve cahilliği bırakmazsa, onun yemesini, içmesini bırakmasına Allah'ın hiçbir ihiyâcı yoktur" buyurmuştur.
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2799
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2799
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
53. Bâb: Sahibine (Yânî Arkadaşına) Onun Hakkında Söylenen Sözü Haber Veren Kimse Babı :
~ Abdullah ibn Mes'ûd (r.a.) şöyle demiştir:
Rasulullah (s.a.v.) -Huneyn günü sonunda- ganimet mallarını taksîm etmişti (ve kalbleri İslâm'a alıştırılan bâzı kimselere fazla vermişti). Bundaki gayeyi anlamayan Ensâr'dan bir kimse:
Vallahi Muhammed bu taksimle Allah rızâsını kasdetmedi, dedi.
Ben de Rasûlullah'a geldim ve onun bu sözünü kendisine haber verdim. Rasûlullah'ın yüzünün rengi değişti ve:
"Allah Musa'ya rahmet etsin! Vallahi o bundan daha çok sözlerle ezâlandırıldı da sabretti" buyurdu
~ Abdullah ibn Mes'ûd (r.a.) şöyle demiştir:
Rasulullah (s.a.v.) -Huneyn günü sonunda- ganimet mallarını taksîm etmişti (ve kalbleri İslâm'a alıştırılan bâzı kimselere fazla vermişti). Bundaki gayeyi anlamayan Ensâr'dan bir kimse:
Vallahi Muhammed bu taksimle Allah rızâsını kasdetmedi, dedi.
Ben de Rasûlullah'a geldim ve onun bu sözünü kendisine haber verdim. Rasûlullah'ın yüzünün rengi değişti ve:
"Allah Musa'ya rahmet etsin! Vallahi o bundan daha çok sözlerle ezâlandırıldı da sabretti" buyurdu
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2799
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2799
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
~ Bize Şu'be, Hâlid el-Hazzâ'dan; o da Abdurrahmân ibn Ebî Bekre'den; o da babasından şöyle tahdîs etti:
Peygamber(s.a.v.)'in huzurunda bir adam anıldı, orada bulunanlardan biri de bu adı geçen kimseyi hayır ile anıp övdü (ve Övmede aşırı gitti). Bunun üzerine Peygamber:
"Vay sana yazıklar olsun! Sen dostunun boynunu kopardın!" buyurdu ve bu sözü birkaç kerre tekrarlıyordu.
Sonra:
Eğer sizden biriniz muhakkak bir dostunu medhetmek zaruretinde bulunursa; "(Ben, görünüşe göre) öyle sanıyorum ki, o şöyle iyidir, böyle iyidir" desin. Ve bu medhini de o adamın bu vasıflarla vasıflandığını zannediyor ve biliyorsa söylesin. İnsanı (ameline göre) hesaba çekecek olan ancak Allah'tır. Kimse Allah'a karşı herhangibir kimseyi temize çıkaramaz buyurdu.
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2799
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2799
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
~ Bize Mûsâ ibn Ukbe, Sâlim'den; o da babası Abdullah ibn Umer(r.a.)'den tahdîs etti ki,
Rasûlullah (s.a.v.) izâr hakkında (izârın kibirle yerlere kadar uzatılıp sürüklenmesi hakkında) söylediği kötüleyici sözleri söylediği zaman, Ebû Bekr:
Yâ Rasûlallah! Benim izârım bazen kendiliğinden iki tarafına sarkıp yere düşüyor, dedi.
Rasûlullah ona:
"Şübhesiz sen çalımla yerde elbise sürükleyen o kibirli kimselerden değilsin" buyurdu.
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2799
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
56. Bâb: Yüce Allah'ın Şu Kavilleri Babı :
"Şübhesiz ki, Allah adaleti, iyiliği, hısımlara vermeyi emreder. Taşkın kötülükten, münkerden, zulüm ve cebbârlıktan nehyeder. Size bu suretle öğüt verir ki, iyice dinleyip ve anlayıp tutasınız" (en-Nahi: 90) ;
"Ey insanlar, sizin taşkınlığınız ancak kendinize karşıdır (kendi aleyhinizedir. Bu da) dünyâ hayâtının menfâati gibi süresizdir. Nihayet dönüşünüz ancak banadır. O vakit neler yapıyor olduğunuzu size biz haber vereceğiz" (Yûnus: 23);
"Bu böyledir. Kim kendisine edilen ukubete tıpkısıyle mukaabele eder de sonra yine aleyhine zulüm ve tecâvüz olunursa, Allah her hâlde ona yardım eder... " (el-Hacc: 60).
~ Âişe (r.a.) şöyle demiştir :
Peygamber (s.a.v.) şu kadar ve şu kadar zaman ikaamet etti ki, bu müddet içinde O'na ehline varmaz olduğu hâlde ehline varıp mübaşeret ettiği hayâlı verilirdi.
Âişe dedi ki: Bir gün bana:
"Yâ Âişe! Şübhesiz Allah bana, hakkında fetva istemiş olduğum bir iş hususunda fetva vermiştir. Şöyle ki: Bana iki kişi geldi. Bunlardan biri ayaklarımın yanına, diğeri de başımın yanına oturdu. Ayaklarımın yanındaki, başımın yanındakine:
Bu adamın nesi var (bunun hastalığı nedir)? diye sordu. Oda:
Tıbb yapılmış, yânı sihir yapılmıştır, dedi.
Ona kim sihir yapmış? deyince, öbürü:
Velîd ibn A 'sam, diye cevâb verdi. Sonra:
Bu sihir ne ile yapılmıştır? diye sordu. Oda:
Zervân Kuyusu'nun içinde büyük bir taşın altında bir tarak, saç ve sakal tarantısında erkek hurmanın kurumuş çiçek kapçığı ile yapılmıştır, diye cevâb verdi" dedi.
Sonra Peygamber (bâzı sahâbîleriyle beraber çıkıp) bu kuyuya gitti ve:
"İşte bana rüyâmda gösterilmiş olan kuyu budur. Kuyunun başındaki, etrafındaki hurma ağaçlarının uçları, sanki şeytânların başları gibidir; onun suyu da (değersizliğinden veya içine atılan şeylerin karışmasından dolayı) kına boyası gibi bozuk renklidir" dedi.
Akabinde Peygamber emretti de o şeyler dışarı çıkarıldı. Âişe, büyüyü kasdederek:
Yâ Rasûlallah! Bunu ve failini yaysaydın da onu rüsvây etseydin! dedi.
Peygamber:
"Allah bana şifâ vermiştir. Ben bunu söyleyip de insanlar üzerine sihir şerrini yaymak istemem" buyurdu.
Âişe: Velîd ibn A'sam, Zurayk oğullarından Yahûdîlerin yemînli dostu olan bir adamdır, dedi.
"Şübhesiz ki, Allah adaleti, iyiliği, hısımlara vermeyi emreder. Taşkın kötülükten, münkerden, zulüm ve cebbârlıktan nehyeder. Size bu suretle öğüt verir ki, iyice dinleyip ve anlayıp tutasınız" (en-Nahi: 90) ;
"Ey insanlar, sizin taşkınlığınız ancak kendinize karşıdır (kendi aleyhinizedir. Bu da) dünyâ hayâtının menfâati gibi süresizdir. Nihayet dönüşünüz ancak banadır. O vakit neler yapıyor olduğunuzu size biz haber vereceğiz" (Yûnus: 23);
"Bu böyledir. Kim kendisine edilen ukubete tıpkısıyle mukaabele eder de sonra yine aleyhine zulüm ve tecâvüz olunursa, Allah her hâlde ona yardım eder... " (el-Hacc: 60).
~ Âişe (r.a.) şöyle demiştir :
Peygamber (s.a.v.) şu kadar ve şu kadar zaman ikaamet etti ki, bu müddet içinde O'na ehline varmaz olduğu hâlde ehline varıp mübaşeret ettiği hayâlı verilirdi.
Âişe dedi ki: Bir gün bana:
"Yâ Âişe! Şübhesiz Allah bana, hakkında fetva istemiş olduğum bir iş hususunda fetva vermiştir. Şöyle ki: Bana iki kişi geldi. Bunlardan biri ayaklarımın yanına, diğeri de başımın yanına oturdu. Ayaklarımın yanındaki, başımın yanındakine:
Bu adamın nesi var (bunun hastalığı nedir)? diye sordu. Oda:
Tıbb yapılmış, yânı sihir yapılmıştır, dedi.
Ona kim sihir yapmış? deyince, öbürü:
Velîd ibn A 'sam, diye cevâb verdi. Sonra:
Bu sihir ne ile yapılmıştır? diye sordu. Oda:
Zervân Kuyusu'nun içinde büyük bir taşın altında bir tarak, saç ve sakal tarantısında erkek hurmanın kurumuş çiçek kapçığı ile yapılmıştır, diye cevâb verdi" dedi.
Sonra Peygamber (bâzı sahâbîleriyle beraber çıkıp) bu kuyuya gitti ve:
"İşte bana rüyâmda gösterilmiş olan kuyu budur. Kuyunun başındaki, etrafındaki hurma ağaçlarının uçları, sanki şeytânların başları gibidir; onun suyu da (değersizliğinden veya içine atılan şeylerin karışmasından dolayı) kına boyası gibi bozuk renklidir" dedi.
Akabinde Peygamber emretti de o şeyler dışarı çıkarıldı. Âişe, büyüyü kasdederek:
Yâ Rasûlallah! Bunu ve failini yaysaydın da onu rüsvây etseydin! dedi.
Peygamber:
"Allah bana şifâ vermiştir. Ben bunu söyleyip de insanlar üzerine sihir şerrini yaymak istemem" buyurdu.
Âişe: Velîd ibn A'sam, Zurayk oğullarından Yahûdîlerin yemînli dostu olan bir adamdır, dedi.
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2799
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
57. Bâb: Birbirleriyle Hasedleşmenîn Ve Birbirlerine Arka Dönmelerinin Nehyolunması; Bir De Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı :
"Fe hased edenin hased ettiği zaman şerrinden (Allah'a Slğininm de)" (el-Felâk: 5)
~ Bize Ma'rner ibn Râşid, Hemmâm ibn Münebbih'ten; o da Ebû Hureyre(r.a.)'den haber verdi ki,
Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
- "Sizleri zarından sakındırırım. Çünkü zarınla söylenen sözler, yalanı daha çok olanıdır. Birbirinizin eksikliğini görmeye ve işitmeye çalışmayınız, husûsî ve mahrem hayâtınızı da araştırmayınız. Birbirinize hased etmeyiniz, birbirinize arkanızı çevirip küsmeyiniz, birbirinize buğz ve düşmanlık da etmeyiniz. Ey Allah'ın kulları, birbirinizle kardeşler (mesabesinde) olunuz!"
"Fe hased edenin hased ettiği zaman şerrinden (Allah'a Slğininm de)" (el-Felâk: 5)
~ Bize Ma'rner ibn Râşid, Hemmâm ibn Münebbih'ten; o da Ebû Hureyre(r.a.)'den haber verdi ki,
Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
- "Sizleri zarından sakındırırım. Çünkü zarınla söylenen sözler, yalanı daha çok olanıdır. Birbirinizin eksikliğini görmeye ve işitmeye çalışmayınız, husûsî ve mahrem hayâtınızı da araştırmayınız. Birbirinize hased etmeyiniz, birbirinize arkanızı çevirip küsmeyiniz, birbirinize buğz ve düşmanlık da etmeyiniz. Ey Allah'ın kulları, birbirinizle kardeşler (mesabesinde) olunuz!"
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2799
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
~ Ez-Zuhrî şöyle dedi: Bana Enes ibn Mâlik (r.a.) tahdîs etti ki,
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
- "Birbirinizle buğz (ve düşmanlık) yarışına girmeyiniz, birbirinize hased etmeyiniz, birbirinize arka dönüp ayrılmayınız. Ey Allah'ın kulları, birbirinizle kardeşler (mesabesinde) olunuz. Bir müslümânın dîn kardeşini üç günden fazla bırakması (küs durması) hâlâl olmaz!"
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2799
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
58. Bâb: Yüce Allah'ın Şu Kavilleri Babı :
"Ey îmân edenler, zannın birçoğundan kaçının. Çünkü zannın bâzısı günâhtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın... " (el-Hucurât: 12)
~ Bize Mâlik, Ebu'z-Zinâd'dan; o da el-A'rec'den; o da Ebû Hureyre(r.a.)'den haber verdi ki,
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
- "Sizleri zanndan sakındırırım. Çünkü zannla söylenen söz, sözlerin en yalanıdır. Birbirinizin eksiğini görmeye ve işitmeye çalışmayınız, husûsî ve mahrem hayâtınızı da araştırmayınız. Almayacağınız bir malın, alıcıyı zarara sokmak için fiâtını artırmayınız. Birbirinize hased etmeyiniz, buğzlaşma da yapmayınız. Birbirinize arkanızı çevirip küsmeyiniz. Ey Allah'ın kulları, birbirinize kardeşler (mesabesinde) olunuz."
"Ey îmân edenler, zannın birçoğundan kaçının. Çünkü zannın bâzısı günâhtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın... " (el-Hucurât: 12)
~ Bize Mâlik, Ebu'z-Zinâd'dan; o da el-A'rec'den; o da Ebû Hureyre(r.a.)'den haber verdi ki,
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
- "Sizleri zanndan sakındırırım. Çünkü zannla söylenen söz, sözlerin en yalanıdır. Birbirinizin eksiğini görmeye ve işitmeye çalışmayınız, husûsî ve mahrem hayâtınızı da araştırmayınız. Almayacağınız bir malın, alıcıyı zarara sokmak için fiâtını artırmayınız. Birbirinize hased etmeyiniz, buğzlaşma da yapmayınız. Birbirinize arkanızı çevirip küsmeyiniz. Ey Allah'ın kulları, birbirinize kardeşler (mesabesinde) olunuz."
En son aNKa tarafından 12 Kas 2009, 17:16 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2799
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
59. Bâb: Zanndan Caiz Olacak Nevi' Babı
~ Bize el-Leys, Ukayl'den; o da İbn Şihâb'dan; o da Urve'den tahdîs etti ki,
Âişe (r.a.):
Peygamber (s.a.v.):
"Ben fulan ve fulan kimseleri bizim dînimizden birşey bilirler zannetmiyorum" buyurdu, demiştir.
Râvî el-Leys ibn Sa'd: Onlar münafıklardan iki adamdı, demiştir.
~ Bize el-Leys, Ukayl'den; o da İbn Şihâb'dan; o da Urve'den tahdîs etti ki,
Âişe (r.a.):
Peygamber (s.a.v.):
"Ben fulan ve fulan kimseleri bizim dînimizden birşey bilirler zannetmiyorum" buyurdu, demiştir.
Râvî el-Leys ibn Sa'd: Onlar münafıklardan iki adamdı, demiştir.
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2799
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
60. Bâb: (Kendisinde Ayıplanacak Birşey Meydana Geldiği Zaman) Mü'minin Kendini Setredip Örtmesi Babı :
~ ibn Abdillah şöyle demiştir: Ben Ebû Hureyre(r.a.)'den işittim, şöyle diyordu:
Ben Rasûlullah(s.a.v.)'tan işittim, şöyle buyuruyordu:
- "Ümmetimin hepsi (Allah tarafından) af olunmuştur, yalnız açıkça günâh işleyenler değil. Bu açıklayıcı günahkâr delilerden öyleleri vardır ki: Kişi geceleyin bir günâh iş işler, sonra sabaha ulaşır da Allah kendisini örtmüş olduğu hâlde, o: 'Ey fulan! Ben dün gece şöyle şöyle işler yaptım' diye söyler. Hâlbuki o, Rabb'i onun günâh işini ört-bas ederek gecelemişti. Fakat bu deli, Allah 'in örttüğü perdeyi açarak sabaha çıkıyor (fâsıklığını söyleyip i'lân ediyor)."
~ ibn Abdillah şöyle demiştir: Ben Ebû Hureyre(r.a.)'den işittim, şöyle diyordu:
Ben Rasûlullah(s.a.v.)'tan işittim, şöyle buyuruyordu:
- "Ümmetimin hepsi (Allah tarafından) af olunmuştur, yalnız açıkça günâh işleyenler değil. Bu açıklayıcı günahkâr delilerden öyleleri vardır ki: Kişi geceleyin bir günâh iş işler, sonra sabaha ulaşır da Allah kendisini örtmüş olduğu hâlde, o: 'Ey fulan! Ben dün gece şöyle şöyle işler yaptım' diye söyler. Hâlbuki o, Rabb'i onun günâh işini ört-bas ederek gecelemişti. Fakat bu deli, Allah 'in örttüğü perdeyi açarak sabaha çıkıyor (fâsıklığını söyleyip i'lân ediyor)."
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2799
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
~ Bize Ebû Avâne, Katâde'den; o da Safvân ibn Muhriz'den şöyle tahdîs etti:
Bir adam İbn Umer'e:
Rasûlullah(s.a.v.)'ın "Necvâ" hakkında söylemekte olduğu beyânını nasıl işittin? diye sordu.
îbn Umer de:
Rasûlullah şöyle buyurdu, dedi: "Biriniz Rabb'ine yaklaşır, hattâ Rabb'i onun üzerine şefkat perdesini örter de ona: 'Sen şu ve şu günâhlarını bildin değil mi?' der. Kul da: 'Evet bildim' der. Yine Rabb'i ona: 'Şu ve şu günâhlarını da bildin değil mi?' der. O da: 'Evet bildim' der. Böylece Allah o kuluna günâhlarını ikrar ettirir. Sonra: 'Ben senin üzerindeki bu günâhlarını dünyâda halktan gizledim. Bu gün de onları senin lehine mağfiret ediyorum' der (ve haseneler kitabını ona verir)"
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2799
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
61. Bâb: Kibr(İn Kötülüğü) Babı :
~ Bize Ma'bed ibn Hâlid el-Kaysî, Harise ibnu Vehb el-Huzâî(r.a.)'den tahdîs etti :
Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
- "Dikkat edin, size cennet ehlini haber veriyorum: Her zaif olan ve her mütevazı olan kimsedir. O kimse Allah üzerine yemin etse, Allah onu yemininde muhakkak gerçek çıkarır.
Yine dikkat edin, size ateş ehlini haber veriyorum: Her katı yürekli, her hilekâr aldatıcı, her ululuk taslayandır."
~ Bize Ma'bed ibn Hâlid el-Kaysî, Harise ibnu Vehb el-Huzâî(r.a.)'den tahdîs etti :
Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
- "Dikkat edin, size cennet ehlini haber veriyorum: Her zaif olan ve her mütevazı olan kimsedir. O kimse Allah üzerine yemin etse, Allah onu yemininde muhakkak gerçek çıkarır.
Yine dikkat edin, size ateş ehlini haber veriyorum: Her katı yürekli, her hilekâr aldatıcı, her ululuk taslayandır."
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2799
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
62. Bâb: (İki Mü'minin, Karşılaştıklarında Birbirinden Yüz Çevirip) Ayrılmalarının Kötülüğü Ve Rasûlullah(s.a.v.)'in: "Bir Kimsenin, Mü'min Kardeşini Üç Günden Fazla Bırakması (Küs Durması) Halâl Olmaz" Kavli Babı :
~ ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Avf ibn Mâlik ibni'l-Tufeyl tahdîs etti. O, el-Hâris'in oğlu, aynı zamanda Peygamber'in zevcesi Âişe'nin ana-bir erkek kardeşinin oğludur. (O şöyle dedi) :
Âişe'ye bir satış veya Âişe'nin bir kimseye vermiş olduğu bir atası hakkında Abdullah ibnu'z-Zubeyr'in "Vallahi Âişe bu satıştan ya kat'î olarak vazgeçer yâhud da ben onu bundan muhakkak men ederim" dediği haberi ulaştırıldı. Bunun üzerine Âişe:
Abdullah bu sözü söyledi mi? dedi.
Oradakiler:
Evet söyledi, dediler.
Âişe:
Zubeyr'in oğluna ebediyyen konuşmamam Allah için benim üzerime bir nezr olsun! dedi.
Ayrılık epey uzayınca İbnu'z-Zubeyr, Muhacirler'in kendisine Âişe yanında şefaat etmelerini istedi. Neticede Âişe:
Hayır vallahi, ben onun hakkında ebeden şefaat kabul etmem ve nezrimden de döneklik yapmam, dedi.
İbnu'z-Zubeyr üzerine bu ayrılık uzayınca, İbnu'z-Zubeyr, Zuhre oğulları'ndan olan el-Misver ibn Mahrame ve Abdurrahmân ibnu'l-Esved ibn Abdi Yeğûs ile konuştu ve onlara:
İkinizden Allah adiyle istiyorum: Beni muhakkak Âişe'nin huzuruna girdireceksiniz! Muhakkak olan şu ki, Âişe'nin benden kesilip ayrılmaya nezretmesi, ona halâl olmaz! dedi.
Bunun üzerine Misver ile Abdurrahmân ridâlanna bürünerek Abdullah'ı götürüp Âişe'nin huzuruna girmek üzere izin istediler. Ve:
es-Selâmu aleyki ve rahmetullâhi ve berekâtuhû! Huzuruna girebilir miyiz? dediler.
Âişe:
Giriniz! diye izin verdi.
Onlar:
Hepimiz mi girelim? diye sordular.
Âişe:
Evet, hepiniz giriniz! dedi.
Âişe onların beraberinde İbnu'z-Zubeyr olduğunu bilmiyordu. Onlar içeri girince İbnu'z-Zubeyr de perdenin arkasına girdi, Âişe'ye sarıldı, ondan kendisini affetmesini istemeye ve ağlamaya başladı. Bu sırada Misver ile Abdurrahmân da muhakkak Âişe'nin onunla konuşmasını ve onu kabul etmesini ısrarla istemeye başladılar. Ve:
Peygamber (s.a.v.), senin yapmış olduğun bu ayrılıktan nehyetti, "Şübhesiz ki bir müslümânın, mü'min kardeşini üç geceden fazla bırakması (küsmesi) halâl olmaz" buyurmuştur, dediler.
Onlar Âişe üzerine bu hatırlatmaları ve baskı yapmayı çoğalttıkça, o da onlara adağını hatırlatmağa ve ağlamaya başladı. Ve:
Ben onunla konuşmamaya nezrettim, nezr ise şiddetlidir! diyordu.
Onlar da devamlı Âişe'ye ısrar ediyorlardı. Nihayet Âişe, İbnu'z-Zubeyr'le konuştu ve bu nezri hakkında kırk tane köleyi hürriyete kavuşturdu. Artık bundan sonra bu nezrini dâima anar ve ağlar oldu, hattâ gözyaşları baş örtüsünü ıslatırdı.
~ ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Avf ibn Mâlik ibni'l-Tufeyl tahdîs etti. O, el-Hâris'in oğlu, aynı zamanda Peygamber'in zevcesi Âişe'nin ana-bir erkek kardeşinin oğludur. (O şöyle dedi) :
Âişe'ye bir satış veya Âişe'nin bir kimseye vermiş olduğu bir atası hakkında Abdullah ibnu'z-Zubeyr'in "Vallahi Âişe bu satıştan ya kat'î olarak vazgeçer yâhud da ben onu bundan muhakkak men ederim" dediği haberi ulaştırıldı. Bunun üzerine Âişe:
Abdullah bu sözü söyledi mi? dedi.
Oradakiler:
Evet söyledi, dediler.
Âişe:
Zubeyr'in oğluna ebediyyen konuşmamam Allah için benim üzerime bir nezr olsun! dedi.
Ayrılık epey uzayınca İbnu'z-Zubeyr, Muhacirler'in kendisine Âişe yanında şefaat etmelerini istedi. Neticede Âişe:
Hayır vallahi, ben onun hakkında ebeden şefaat kabul etmem ve nezrimden de döneklik yapmam, dedi.
İbnu'z-Zubeyr üzerine bu ayrılık uzayınca, İbnu'z-Zubeyr, Zuhre oğulları'ndan olan el-Misver ibn Mahrame ve Abdurrahmân ibnu'l-Esved ibn Abdi Yeğûs ile konuştu ve onlara:
İkinizden Allah adiyle istiyorum: Beni muhakkak Âişe'nin huzuruna girdireceksiniz! Muhakkak olan şu ki, Âişe'nin benden kesilip ayrılmaya nezretmesi, ona halâl olmaz! dedi.
Bunun üzerine Misver ile Abdurrahmân ridâlanna bürünerek Abdullah'ı götürüp Âişe'nin huzuruna girmek üzere izin istediler. Ve:
es-Selâmu aleyki ve rahmetullâhi ve berekâtuhû! Huzuruna girebilir miyiz? dediler.
Âişe:
Giriniz! diye izin verdi.
Onlar:
Hepimiz mi girelim? diye sordular.
Âişe:
Evet, hepiniz giriniz! dedi.
Âişe onların beraberinde İbnu'z-Zubeyr olduğunu bilmiyordu. Onlar içeri girince İbnu'z-Zubeyr de perdenin arkasına girdi, Âişe'ye sarıldı, ondan kendisini affetmesini istemeye ve ağlamaya başladı. Bu sırada Misver ile Abdurrahmân da muhakkak Âişe'nin onunla konuşmasını ve onu kabul etmesini ısrarla istemeye başladılar. Ve:
Peygamber (s.a.v.), senin yapmış olduğun bu ayrılıktan nehyetti, "Şübhesiz ki bir müslümânın, mü'min kardeşini üç geceden fazla bırakması (küsmesi) halâl olmaz" buyurmuştur, dediler.
Onlar Âişe üzerine bu hatırlatmaları ve baskı yapmayı çoğalttıkça, o da onlara adağını hatırlatmağa ve ağlamaya başladı. Ve:
Ben onunla konuşmamaya nezrettim, nezr ise şiddetlidir! diyordu.
Onlar da devamlı Âişe'ye ısrar ediyorlardı. Nihayet Âişe, İbnu'z-Zubeyr'le konuştu ve bu nezri hakkında kırk tane köleyi hürriyete kavuşturdu. Artık bundan sonra bu nezrini dâima anar ve ağlar oldu, hattâ gözyaşları baş örtüsünü ıslatırdı.