Neden Altı Minareden MeryeM Meydanın SeSi?
TeKe TeK TEVHİDi OLur HaCERRü-l ESVeD Köşesi
Her Köşenin İkİ Yüzü Gösterir Gece-Gündüzü
Dokuz Minare Müezzin, KÂBEde Niyaz Neşesi!..
iNsAN KÂBEde Yaşıyor SaBaH SALLda SEVil-SEV!. i
SÖNmüş İse Sîn-e-SîNde ÜZMEk-ÜZÜLMEk AleVi!
SOYunursa Çırılçıplak!.. SOYabilirse KÂBE yi
KALınca Karşı Karşıya!.. cAN EVİyle ALLAH EVİ!..
BİZ BİR-İZ ya tâ EZELden!.. Kim ayırır AŞKın FEYZi
Damla Deniz, Deniz Damla!.. Dalga Dalga MEŞKin FEYZi
HAKKta HAKKtan HAKKa HAKKla Giden-Gelen SEVgi SIRRı
cAN CERRyANımız Nur-u MîM!.. Kalbimdeki KÖŞKün FEYZi!..
29.09.09 15:13
A n t a l y a
MUHAMMEDi NURum, İLAHİ AŞKım, FEYZimsin dertli yüreğimde,
GÖZYAŞImla yıkar, SEVGİmle besler, gizlerim seni en derinde,
Ötelerden haber veren, gül kokulu, esintilerin gelir dost,
RUHuma yansır, RUHundaki AŞKın feyzİ,ZİKİR SEHERLERinde
Soğuk mermer sıcak alın
Başı kabak ayak yalın
İbrahimden almış hâlın
Bir Âşık gördüm Kâbede...
Zeytinimi, incirimi
Gördü demedi kirimi
Belki saydı da Pîrimi
Bir Âşık gördüm Kâbede...
Serseri idim serhoştum
Sekr ü cezbesiyle coştum
Ardı sıra peşin koştum
Bir Âşık gördüm Kâbede...
Tahkiki Sünnete uydu
Belki Ab-ı Hayat Suydu
RABB Rızası, Hızır buydu
Bir Âşık gördüm Kâbede...
Kul İhvâni Kıtmîr seni
Yine yaraladın beni
Şenlendi gönül gülşeni
Bir Âşık gördüm Kâbede...
02.02.1989
Kâbenin karşısında...
Yaşanan şey...
Haşir : (Haşir) Toplanmak, bir yere birikmek. * Toplama, cem'etmek. * Kıyametten sonra bütün insanların bir yere toplanmaları. Allahın, ölüleri diriltip mahşere çıkarması. Kıyamet.
Neşir : Neşretmek, yaymak, bir haberi fâşetmek, herkese duyurmak, şâyi kılmak.
Ser : Baş, kafa
Sâfâ : Mekke-i Mükerreme'de bir yerin ismi.
Merve : Mekke-i Mükerreme'de bir tepenin adı olup hacılar, Merve ile Safâ arasında yedi def'a gidip gelirler. Bu, haccın rükünlerindendir. Bu gidip gelmeye "sa'y" denir.
Yağız : Esmere çalan.
Meç : siyah beyaz karışık olan.
Zula : Esrâr saklanan gizli cep.
Mikat : Bir iş için tayin edilen zaman veya yer. * Mekke-i Mükerreme yolu üzerinde hacıların ihrama girdikleri yer
Lebbeyk! Yâ RaBBBİZ BİR-İZ! >TELBiyemİZ!. >TEVHİDimİZ!
HaBîBULLAH K a L B i -> KÂBE
-> BULuşukEN dAMMLa–DenİZ!. لَبَّيْكَ اللَّهُمَّ لَبَّيْكَ، لَبَّيْكَ لاَ شَرِيكَ لَكَ لَبَّيْكَ، إِنَّ الْحَمْدَ، وَالنِّعْمَةَ، لَكَ وَالْمُلْكَ، لاَ شَرِيكَ لَكَ ---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Lebbeyk! Allahümme lebbeyk! Lebbeyk lâ şerîke leke lebbeyk! İnne’l-hamde ve’n-ni’mete leke ve’l-mülk! Lâ şerîke leke!. Emrine âmâdeyim, ey Rabbim! Emrine âmâdeyim, ey Rabbim! Emrine âmâdeyim! Emrine âmâdeyim! Senin şerîkin (ortağın) yoktur, emrine âmâdeyim! Muhakkak ki bütün övgü, nimet ve mülk senindir. Senin şerîkin yoktur.”Buyurdu. (Buharî, Hac, 26, Libâs, 69; Müslim, Hac,147, 269, 271; Dârimî. Menâsik, 22, Tirmizî, Hac, 97; Fethu'l-Bâri (4/408)
Telbiye Hanefî Mezhebine göre, ihram namazından sonra telbiye getirilir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem böyle yapmıştır. Efdal olan da budur. Vasıtaya bindikten sonra telbiye getirip, sonra niyet edilebilir.(ez-Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III, 21)
Telbiye, sözlükte emre icabet etmek, emre âmade olduğunu ifade etmek ve "Rabbımıza: “buyur, emrine amadeyim!” diye cevap vermek" mânâsına gelir. İhramın iki rüknünden birisidir. Hac terimi olarak ise, Telbiye Duasını okumaktır. Telbiyenin ihrama girerken bir defa telbiye söylemek farzdır. Ayrıca sık sık telbiye getirilmesi ibadetin ruhuna çok uygun bir durumdur. Erkeklerin ihramda bulunduğu müddetçe yüksek sesle telbiye okumaları sünnettir. Kadınlar ise telbiyede seslerini fazla yükseltmezler. İhrama giren kimse iki rekat namaz kıldıktan sonra niyet eder ve telbiyeyi söyler. Telbiye mîkat sınırlarını geçmeden söylenir. Mîkat telbiyesiz geçilirse, geri dönüp telbiyeyle geçmek gerekir. Bu mümkün olmazsa cezâ kurbanı kesilir.
Ebu Cübeyr anlatıyor: “İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)’a dedim ki: “Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm)’ın, ihrama girince getirdiği telbiye hususunda Ashab’ın ihtilafına şaşıyorum!”
Bana şu cevabı verdi: “Bu meseleyi ben herkesten iyi biliyorum. Aslında Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm)tek bir hacc yaptı. Bütün ihtilaflar bundandır. Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) hacc maksadıyla yola çıktı. Zülhuleyfe mescidinde iki rekat namaz orada haccı boynuna borç kıldı peşinden de hac için telbiye gedirdi. Bunu iki rekatı tamamlayınca yaptı. Bunu kimileri duydu , Ben de hafızama yerleştirdim. Sonra bindi. Devesi onu kaldırınca tekrar telbiye getirdi. Kimileri de bunu kavradı. İnsanlar bölük bölük geliyordu. Onlar devesi onu kaldırdığı zamanki telbiyesiyi işittiler. İşte bunlar diyorlar ki: O sadece devesi kalkınca telbiyeye başladı.”
Sonra yoluna devam etti. Beyda tepesine çıkınca da telbiye getirdi. Bir grup da bunu aklında tuttu. Bunlar da, Beyda’ya çıkınca telbiye getirdi” diyorlar. Allah’a yemin ederim ki namazgahında haccı başlattı. Devesi kaldırdığı zaman da telbiye getirdi, Beyda tepesine çıkınca orada da telbiye getirdi.”
Said İbnu Cübeyr sözüne devamla dedi ki: “İbnu Abbas’ın sözünü esas alanlar (Zülhuleyfe’deki) namazgahta iki rekatlık ihram namazını kılar kılmaz telbiye getirdi.” (Ebu Dâvud, Menasik 21, (1770)
---İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) buyurdular ki: “Mukim olanlar veya umre yapanlar, Hacer-i Esved’i istilâm edinceye kadar telbiyeyi bırakmazlar.” (Ebu Dâvud, Menâsik 29, (1817), Tirmizî, Hacc 79, (919)
Hadis, Tirmizî’de şöyledir: “Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm), umrede iken, Hacer-i Esved’e istilâm yapınca telbiyeyi bırakırdı.”
Bir dAMMLacık Yağmur giBi >DÖKüLdü İNDi gÖZ YAŞım ->İÇime SIĞmadı >“S E V g i” ->Hep SEVgi OLdu YOLdaşım!..
**
DEmişti ki bir dAMMLacık:
“Ey mübârek yolun yolcusu,
selâm et gökler dolusu, selâm et yürekler dolusu selâm et sadece gülümseyerek.
İlk ayak bastığın anda, anlar yok olup sen ben yok olduğunda, bir olup yükselince göklere dalga dalga“lebbeykk!” ler, karıştığında ruhun ile….. sadece “ondan bir selâm getirdim!”deyiver..
Hira da söyleyiver sadece, ne kadar günahkâr olsam da, O nu çok sevdiğimi ve sadece O nu istediğimi…
Medine de ise sessiz kal benim adıma, sadece yüreğinle (yağmur gibi)selâm ver. ..
Yolunuz açık olsun.. Allaha emânet olun!.”
Hakka sadık dost hakAN oğuLcan,
O târifsiz diYÂRLara kıtMÎRin es SeLÂMını götür! Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemime İÇ-İÇe hasret SEVdâmı sunn!. YOLun ve GÖNLün AÇık, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem YÂRin ve de ALLAH celle celâluhuYÂRdımcın OLsun.. MuhaMMediNÛRun "BİZBİR-İZ" UMResini "BİZ" EYyle inşâe ALLAHu TeÂLâ..
RaVZA: Rıza Bahçası. RaVZA: Sulu yer, bahçe, bostan, çimenlik yer. RaVZA-yi ciNÂN: Cennet bahçeleri. Cennetlere giden yol. RaVZA-yi MutaHhara: Fahr-i Kâinat Aleyhi Efdal-üs-Salavat ve Efdal-üt-tahiyyât Efendimizin Kabr-i Şerifiyle Minberin arasındaki saha. RaVZA-yı RidvÂN: Rıza Cenneti. DEM: f. Nefes. Soluk. * Ağız. * Nazar. * An, vakit, saat. * Âli, yüksek. YAŞAnan OL-ÂN ki o ÂN.. MeŞK: AŞKın UYgalanışı YAŞAnışı. GuSL: mâsivâdan temizleniş TüMM ÂBdest..ASLa ULaşım soyunuşu ve de HÖRmet İHRasmı GİYinişi..
وَإِذْ جَعَلْنَا الْبَيْتَ مَثَابَةً لِّلنَّاسِ وَأَمْناً وَاتَّخِذُواْ مِن مَّقَامِ إِبْرَاهِيمَ مُصَلًّى وَعَهِدْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ أَن طَهِّرَا بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ وَالْعَاكِفِينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ ---"Ve iz cealnâ’l- beyte mesâbeten li’n- nâsi ve emnâ (emnen), vettehizû min makâmı ibrâhîme musallâ (musallen) ve ahidnâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle en tahhirâ beytiye li’t- tâifîne ve’l- âkifîne ve’r –rukkai’s- sucûd (sucûdi).: Ve Biz beyt’i (Kâbe’yi) insanlar için sevap (kazanılan) ve emin olan (bir yer) kılmıştık. Ve siz, İbrâhîm’in makamından bir namaz yeri ittihaz edinin. Ve Biz, İbrâhîm (a.s)’a ve İsmail (a.s)’a: “Tavaf edenler, âkifler (ibadet için kalanlar), rükû ve secde edenler için beytim’i temiz tutsunlar.” diye ahdettik.”(Bakara 2/125)
وَإِذْ يَرْفَعُ إِبْرَاهِيمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ وَإِسْمَاعِيلُ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا إِنَّكَ أَنتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ ---"Ve iz yerfeu ibrâhîmu’l- kavâide mine’l- beyti veismâîl (ismâîlu) rabbenâ tekabbel minnâ inneke entes semîu’l- alîm (alîmu).: İbrâhîm (a.s) ve İsmail (a.s), beyt’in (Kâbe’nin) temellerini yükseltiyorlardı (ve şöyle dua ediyorlardı): “Rabbimiz, bizden (bunu) kabul buyur. Muhakkak ki Sen, Sen, en iyi işiten ve en iyi bilensin.”(Bakara 2/127)
وَأَذِّن فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ يَأْتُوكَ رِجَالًا وَعَلَى كُلِّ ضَامِرٍ يَأْتِينَ مِن كُلِّ فَجٍّ عَمِيقٍ ---"Ve ezzin fî’n- nâsi bi’l- hacci ye’tûke ricâlen ve alâ kulli dâmirin ye’tîne min kulli feccin amik (amîkın).: "İnsanlar içinde haccı duyur; gerek yaya, gerekse uzak yollardan (derin vadilerden) gelen yorgun düşmüş develer üstünde sana gelsinler." (Hac 22/27)
MÂNÂSI: Güzel ALLAH'ım! Kemâl behçeti(kemâlâtın yüz akı, cem' in hak oluş sevinci, hayrın şe'en şirinliği),celâl tacı(celâl tecellîsinin câmi' tacı),cemâl behâsı(cemâl tecellîsinin övünç ve bilelik kaynağı),visâl şemsi (ulaşımın kavuşum güneşi),el vücûdun ubuki(VAR(celle celâlehu)'nun, mevcûdu var kıldığı müştak merkez, gerçek vücûdun varlık kokusunu neşredip duran Muhammedî mevcûd)ve küllü mevcûdların hayat kaynağı(iyelik iksiri),Subhanî saltanatıyın celâl izzeti(değeri, kıymeti, şerefi, hürmeti), Mâsivâ (ALLAH'tan başkası)Memleketiyin celâl izzeti(celâl tecellîyin tek tecellî odağı),sonsuz kudretini sergileyip icrâ' eyleyişine ilk sahib olan(Muhammedî Melik), Senin saffet(en hâlis, en hayırlı, en saf ve en iyi)ehlinden saflarıyın saflık(mâsivâdan arınmış, duru, saf, sırf, hak ve hayr üzere oluş) tırazı (arınmışlıkda en akdesi, aşk nakışı); EL AZÎM ALLAH(celle celâlehu) sırrında Sana yakın ehliyin (olanlardan)seçkinleriyin hülâsâsı (özünün özü, zuhûrat zübdesi),ALLAH(celle celâlehu)'nun Kerîm Habibi(Sır Sevgilisi, Habbe Habibi),ALLAH (celle celâlehu)'nun Mükerrem Hâlili(ikrâma, hürmete, ta'zime ermiş ve saygı değer dosdu)Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed(salallahu aleyhi ve sellem)'e salât-ü-selâm eyle!(teslimiyet ve istikamet ulaşım arzumuza izin, inâyet ve hidâyet eyle! Şefâatını şifâmız et!)
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ ---“Ve le kad halakne’l- insane ve na'lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu AKRABu ileyhi min HABLİ’l- VERîD :Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50/16)
“KüLLî ŞEY-in MUHİT” -> A L L A H !..: وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا ---“Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı). Ve kânallâhu bi kulli şey’in MUHÎTâ(muhîtan) : Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah'ındır. Allah, her şeyi kuşatan-kapsayandır.” (Nisâ 4/126)
RESÛL-ün ELi.. -> YEDuLLAH!..:
إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا ---“İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh (yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ: Şüphesiz sana biat edenler, ancak Allah'a biat etmişlerdir. Allah'ın eli, onların ellerinin üzerindedir. Şu halde, kim ahdini bozarsa, artık o, ancak kendi aleyhine ahdini bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahdine vefa gösterirse, artık O da, ona büyük bir ecir verecektir.” (Fetih 48/10)
RAHMetenLi-L ÂLEMîn SEsinde.:
NÛRun alâ NÛR..
ZÂTuLLAH ->NÛRuLLAH -> NÛR-u MuhaMMed -> KÂiNât..
“KüLLî ŞEYyi ->ALLAH’ın NÛRu!.:
ALLAH celle celâluhuEz ZâhirALLAH celle celâluhu..
اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ ---“ALLÂHU NÛRU’s- SEMÂVÂTİ VE’L- ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NURUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.” (Nûr 24/35)
Bu NÂR Yurdu Dünyada ve KâiNâtta küllî ŞEY NÛrullahın NÛRu MuhaMMed yansımasıdır.. Küllî ŞEYin ASLı-fASLı Nur-u MuhaMMeddir ki Rahmetenli’l- ÂLeMîndir.. aleyhi's-selâm..:
وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ ---Ve mâ erselnâke illâ rahmeten li’l- âlemin (âlemîne).:Seni Biz, sadece ÂLeMLere RAHMet olarak gönderdik.” (Enbiyâ 21/107)
O MuhaMMed Mustafâ aleyhi's-selâm ki ilk yarattığın HaBBedir. En NÛR, Esmasına Mazhardır-Zuhur yeridir, Menbağdır Nur-u MÛhaMMed ki, Nûr-u MîM..
Yâ RABBenâ!.
BİZe Merhameten, MuhaBBetiyin İLK-TEK HaBBesidir ki yartılanların her derdine her şeyine rAHMET kapısıdır MuhaMMed aleyhi's-selâm.. El Hamdulillahi Rabbil ÂLEMînn!.
RESÛLuLLAH SÜNNetiyLe
KELÂMuLLAH MİNNetiyLe
EL MENNÂNu’L- HANNÂN
ALLAH celle celâlihu
CÂNda CÂNÂN CENNetiyLe..
EZELinden HAKk ERKÂNım
SIRR-ı SIFIRda SULTÂNım
DUÂmız>DOSt DUDAĞInda
ŞEHİNŞÂHım CÂN İRFÂNım!.
nOt.: MuhaMMedî MeLÂMetin ŞEHiNŞÂH BaBası;
HABÎBuLLAH aleyhisselâm HUZURunda HÂL-i HAZIR ÖMüR HACcın MEBRÛR ve BİZBİR-İZ DUÂn NÛRun aLâ NÛR OLsun İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
MEBRÛR.: Hayırlı. Makbul. Beğenilmiş. Sadık olmakla makbule geçmiş olan..
Yâ RESÛLuLLAH sallallahu aleyhi vesellem!.
TEVHİDuLLAH TEBŞİRindir
CÜMMLe ÂLEM BİZBİR-indir
=>VELîmiz>ALİ SEYFuLLAH
KuL İhvÂNin=>KITMİR-indir!.
İMÂM-ıALİ’yeaitsalâvâtışerîfe kerremullahiveche..
TÜRKÇESİ:Lebbeyke Allahümme Rabbiye ve sâ’deyke Salâvâtu’llahi’l-Berri’r-Rahîm Ve’l-melâiketi’l-mukarrebîn Ve’n- nebîyyine ve’s-sıddıkîne ve’ş-şühedâi ve’s-sâlihîn Vemâ sebbiha leke min şey’in yâ Rabbe’l-âlemîne Alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin ibni Abdillahi hâtemi’n- nebîyyîne Ve Seyyidi’l-mürselîne ve imâmi’l-mûttâkîne Ve Resûli Rabbü’l-âlemîne’ş-şâhidi’l-beşiri’d- dâi ileyke bi iznike es sirâce’l-münir Ve aleyhi’s- salâtü ve’s- selâmû ve rahmetullahi ve berâkâtuhu.
MÂNÂSI:“Emret(buyur)ALLAH’ım! Ve başim-gözüm üstüne(emret, saâdetle Senden mutluluk istiyorum),RABB’im, ALLAH’ım! İyilik ve merhamet dolu Salâvâtullahı, gözde(yakîn)meleklerin salâvâtı, peygamberlerin, sıddıkların, şehîdlerin, sâlihlerin; Ey âlemlerin RABBi Seni tesbih(ve tenzih)eden herşeyin salâvâtı, Efendimiz Abdullah oğlu Muhammed(sallallahu aleyhi ve sellem)’e,Hatemü’l-Enbiyâya(peygamberlerin sonuncusuna),peygamberlerin Efendisine, müttakîlerin (günâhlardan korunup ALLAH'a sığınanların)imâmına; âlemlerin RABBinin, şâhid ve müjdeci Resûlüne, Senin izninde Sana dâvet eden ve aydınlatan kandile(sayısız- sonsuz)selâm(sıla, salâvât, rahmet, istiğfâr, dua, ulaşım)olsun!”
=>HACERü’L- ESVED HACERi ŞEYh AHMEDim ŞEHİNŞAHım
HARAM>MuHABBEt MAHŞERi
=>YAŞAtsın=>AZîZ ALLAHım!.
ZEVK 9106
TEVHiDuLLAH TARAFında =>SELÂMet EYyLesin ALLAH
HALîLuLLAH TAVAFında =>NÛN NOKTASı KÂBETuLLAH
NÛRuLLAH>NÛR-u MuhaMMed
ŞU ÂN ==>ŞÛUR-u MuhaMMed
ŞE’ÂNuLLAHta KÜLLî ŞEYy =>ESMÂuLLAH>SIFATuLLAH!.
TÜRKÇESİ: Allahümme salli alâ men ruhuhu mihrabü'l-ervâhi ve'l-melâiketi ve'l-kevni
Allahümme salli alâ men hüve imâmü'l-enbiyâi ve'l-mürselin, Allahümme salli alâ men hüve imâmü ehli'l-cenneti ve ibâdillahi'l-mü'minin...
MÂNÂSI: Allah’ım!. Ruhu,kâinâtın,meleklerin ve ruhların Mihrabı olan O yüce Zât’a(sav)salât ü selâm et!. Allah’ım!. Katından gönderilenlerin ve peygamberlerin İmamı olan O yüce Zât’a(sav)salât ü selâm et!. Allah’ım!. Cennet ehlinin ve Allah’ın mü’min kullarının İmamı olan O yüce Zât’a(sav)salât ü selâm et!.
Bismillâhi Nûr! Bismillâhi NûRi'n- NûR! Bismillâhi NûRun alâ NûR! Bismillâhillezî huve mudebbiru'’l-umûr! Bismillâhillezî halakan NûRa mine’n-NûR! Elhamdu lillâhillezî halakan NûRa mine’n-NûR! Ve enzelen NûRa ale’t-tûr,fî kitâbin mestûr,fi rikkin menşûr, Bi kaderin makdûr,alâ nebiyyin mahbûr! Elhamdu lillâhillezî huve bi’l-izzi mezkûr
Ve bi’l-fahri meşhûr ve ale’s-serrâî ve’z-zarrâi meşkûr! Ve sallallâhu alâ MuhaMMedin ve âlihi’t-tâhirîn!
MÂNÂSI:
NûR olan ALLAH’ın adıyla, NûRun NûRu olan ALLAH’ın adıyla, NûR üstüne NûR (her NûRdan daha üstün)olan ALLAH’ın adıyla, Bütün işleri-emirleri-ömürleri tedbirle yapan ALLAH’ın adıyla, NûRu NûRdan yaratan ALLAH’ın adıyla; NûRdan NûR yaratan ve NûRu Tur Dağı’ndaki yazılmış kitaba,yayılmış kâğıda,belli oranda,faziletlerle dolu Peygamber’ine( Hz Musa’ya)nazil eden ALLAH’a hamd olsun! Hamd,izzetle anılan,övgüyle tanınan,darlıkta ve genişlikte şükürle yâd edilen ALLAH’a mahsustur! ALLAH’ın salâtı MuhaMMed’e ve O’nun pâk Ehl-i Beyt’ine olsun!.
MÂNÂSI:“ALLAH’ım!Efendimiz Muhammed(salallahu aleyhi ve sellem)’e salât-ü selâm et!Ve Âdem(aleyhisselâm)’a ve Nûh(aleyhisselâm)’a ve İbrâhim(aleyhisselâm)’a ve Musa(aleyhisselâm)’a ve İsa (aleyhisselâm)’a ve aralarında gelen tüm nebîlere ve mürsellere de!ALLAHU Tealâ’nın salât ve selâmı cümlesinin üzerine olsun!.”