GEL dim.!.
CVI ŞİİR
Hüdâ'nın sun'una âyine âlem
Düşüptür Sâniîn mir'atı âdem..
El Hadî ALLAH celle celâlihu’nun Kâinât sanatının CEM’ine AYNAsı ÂLeMdir ki KüLlî Şey TEKe TEK bir ŞEYdir.
Bu snatı yaratan Sanatkârın AYNAsı ise ÂDeMdir..
Elbette bu ÂDeM Nefsini ve RABBı TeÂLÂ’sını TANıyandır..
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu : Nefsini tanıyan kimse Rabbini tanımış olur.” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)
![Resim](http://www.muhammedinur.com/photos/upload/2013/01/29/20130129200219-f1408ffe.gif)
Odur âdem ki nefsin tanımıştır
Oluptur Hızr u İlyas ile hemdem..
O Akl-ı SİLM Sahibi kimse ÂDeMdir ki; Nefs-i EMMÂResini sefihlikten azizliğe çıkarmış, İKİLikten kurtarmış, şeytÂNını müslümÂN etmiş, TEVHiduLLAHı BİLmiş-BULmuş-OLmuş-YAŞAmış Millet-i İbrahîm aleyhisselâm ki, seçilmiş sâlih ler içine karışmıştır.. sanki ÂB-ı Hayat SUyu İçmiş de, velâyete ulaşıp devrinin Hızır ve İlyası ile hemdem/arkadaş olmuştur..
وَمَن يَرْغَبُ عَن مِّلَّةِ إِبْرَاهِيمَ إِلاَّ مَن سَفِهَ نَفْسَهُ وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَا وَإِنَّهُ فِي الآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ
"Ve men yergabu an milleti ibrâhîme illâ men sefihe nefseh (nefsehu), ve lekadistafeynâhufî’d- dunyâ, ve innehu fîlâhireti le mine’s- sâlihîn (sâlihîne).: Ve, nefsini sefih kılan kişi hariç kim, İbrâhîm’in dîninden yüz çevirir ? Andolsun ki Biz, onu dünyada seçtik. Muhakkak ki o, ahirette de salihlerdendir.” (Bakara 2/130)
![Resim](http://www.muhammedinur.com/photos/upload/2013/01/29/20130129200219-f1408ffe.gif)
Ne görürse iyü kem zir ü bâlâ
Görür öz nefsini her baktığı dem..
Nefsini ve RABBı TeÂLÂ’sını TANıyan ÂDeMoğlu; YOKLuk-ÇOKLuğu mutlak TEKLikte ve ÖZÜnün öZünde, Şahdamarında da AKRABa GÖZüyle görür, KüLlî ŞEYy TEK NOKTAdır ve NÛR-u MuhaMMed ki NÛRuLLAHtır.. ALLAHu zü’L- CeLÂL’in “KÛN!.OL!.” Rububiyyet TeceLLîsini Rusûliyyet mazharında çeşitli kademelerdeki akıl algısında, kötü-iyi, alçak-yüksek, inkâr-ikrâr olarak kendi nefs AYNAsında seyreder ayırmadan gayırmadan Hasbî Hizmetçileri olur MuhaMMedî MeLÂMîce…
![Resim](http://www.muhammedinur.com/photos/upload/2013/01/29/20130129200219-f1408ffe.gif)
Eğer râi eğer mer'î ve mir'at
Kamûnun aslıdır âdemdeki dem..
İzafî bENLik A’yân-ı Sabite AYNasına ister bakan, ister aynada görünen isterse bizzât AYNa olsun, iyice BİLir ki, küLLî şeyyin ASLı-Esası, ÂDeMoğlunun esmâ topu olan AKIL demi ki, ŞeÂNuLLAHtaki şu ÂNıdır..
![Resim](http://www.muhammedinur.com/photos/upload/2013/01/29/20130129200219-f1408ffe.gif)
Nefestir bahr-ı zât ancak hurufu
Anın emvâcı bil ol şâd u hurrem..
ZÂTuLLAH DERYâsından HARFLerdir KüLLî ŞEYy ki, bir DAMLAcık NEFHAdır-NEFEStir. İşte O Yüce DENİZin tek DAMLAsının DALgalarıdır sayısız ÂDeMoğlunda gördüğün şu bahtiyarlıklar ve Sevinçlier..
Aziz CÂNlar her ÂN Şe’eNULLAH’ta OLmakta OLÂN.:
يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
---''Yes’ eluhu men fis semâvâti vel ard (ardı), kulle yevmin huve FÎ ŞE’Nin: Göklerde ve yerde bulunan herkes, O'ndan ister. O, her an YARATMA HALİndedir.” (Rahmân 55/29)
Ve şu SANal-İkİlik-İkİ ŞEYlik- ŞEY-t-ÂN Diyârındaki her şey FÂNi kul ihvÂNi!.. FENÂfiLLAH ARAma bAŞKa ->AKLını >NAKLen DEVşiRr!..
كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ
---“Kullu men aleyhâ FÂN (fânin): Bütün kişiler (insanlar ve cinler) FÂNİdir (yok olucudur)”
(Rahmân 55/26)
HaLK, HAKK TeÂLÂ’nın Sîretinin Sûretidir veTüMM ESMÂdan ibâret OL-ÂN AKLı sebebiyle en Muhteşem NOKtadaki İnsÂNoğLununun Yüzünde HAKk Yazar.. “OKU!”yana.. GÖRene var!.. KÖRe ne var?.
İnsÂNoğLu ki, Rahimiyyetten doğan Rahmâniyyet gÖLgesidir-Nefhasıdır..
ثُمَّ سَوَّاهُ وَنَفَخَ فِيهِ مِن رُّوحِهِ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ
---“Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumu’s- sem’a ve’l- ebsâre ve’l- efidete, kalîlen mâ teşkurûn (teşkurûne).: Sonra onu “SEVİYELedi/düzeltip bir biçime soktu” ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?” (Secde 32/9)
Rahîmiyet ve Rahmâniyet vasıfları vardır.. Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem de Rahîmiyet Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem in ÜMMÎ-liğidir.. Rahmâniyet ise, Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem “Rusûliyyet”idir..
Vahiy akıl yâni aklın gelişi naklin gelişi aklın aktarma gelişi naklin direk kendinde kalışı Rahmâniyettir.. Zâten “Rahmân Nefhasından üfürdük” buyuruyor ALLAHu zü’l- Celâl.. “Rahmânı verdik” buyurmuyor.. Nefha ettik.. Nasıl etti?. Bir bak nasıl ediyor.. “ALLAHa ve Rasûlune teslim ol!”-u bir oku, bir daha bak nasıl nefha ediyormuş.. nefha etti de.. o zaman etti de.. iyi de şimdi etmiyor mu?. Ne demek her ÂN Şe’ÂN Oluş iyi ANLAmalıyız İnşâ ALLAHu TeÂLÂ!..
Âdem aleyhi’s-Selâm’ı topraktan yaratıp rûhumuzdan üfürdük .. Âdem Rahimiyyetine RÂHMAN nefhasını üfürdük ki HaVVa Rahimiyyet TARLAsının TOHUMUdur ilelebed..
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ALLAH celle celâluhu ÂDEM’i KENDİ Sûretinde yaratmıştır” buyurmuştur.
(Buhar’i; Müslim; İ.Ahmed; Feyzu’l- Kadir c:III shf:447)
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Müminin kalbi Rahmanın iki parmağı arasındadır” buyurmuştur.
(İbn. Hanbel.. 11/173. IV/419)
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Şüphesiz ki, bütün Âdemoğullarının kalbleri bîr kalb gibi Rahmanın parmaklarından iki parmak arasındadır. Onu dilediği yere çevirir.”
Bundan sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allahım! Ey kalbleri çeviren! Bizim kalblerimizi taâtına çevir!” diye dua etmiştir.
(Müslim, Sahih, Kader bölümünde)
![Resim](http://www.muhammedinur.com/photos/upload/2013/01/29/20130129200219-f1408ffe.gif)
Gör imdi bahri k'ândan bunca emvâc
Olur zâhir gider yine kalır yemm..
Şimdi iyice bak-gör-ANLA ki, bu gördüğün sonsuz DAMLAcukların İŞ DALgalarının TÜMMünün kaynağı-ocağı TEMELde ALLAHu zü’L- CeLÂL’in ZÂTuLLAH DERyâsından NÛRuLLAH-> NûR-u MuhaMMed yansımalarıdır.
Ki, bunlar gel-geç dalgacıklarıdır bir ortaya çıkarİzafî MevCÛD-Zâhir gözükür, sonra eceli gelince çeker-gider ve geride fASLın ASLı olan UMMAN kalır..
![Resim](http://www.muhammedinur.com/photos/upload/2013/01/29/20130129200219-f1408ffe.gif)
Bu âlem de bâhirdir hem mevâlid
Anın emvâcıdır şekk ile demem..
Bu KüLLî Şeyy-Kâinât Âleminde bunca DAMLAcıkları yaratıp-coşturan, dalgalandıran şeksiz şüphesiz onları doğuran-var eden son-UÇta ZÂTuLLAH DERyâsıdır..
![Resim](http://www.muhammedinur.com/photos/upload/2013/01/29/20130129200219-f1408ffe.gif)
Hezâran mevci bir anda yoğ edip
Eder emsalini tecdid demâdem..
Binlerce damlacık dalgalarını coşturup sonra bir ÂNda susturup-yokmuş eden ve yerine yeniden benzerlerini hiç durmadan, Şe’ÂNULLAHında SüNNetULLAHI üzere yaratıp meydâna getiren onları var edici gücü olan Uluhiyyet Sahibi ALLAHu zü’L- CeLÂLdir..
![Resim](http://www.muhammedinur.com/photos/upload/2013/01/29/20130129200219-f1408ffe.gif)
Aceb misli demek gayri demek mi
Yahut ayın mı ya cem'i mi desem..
Ben ANLAtaBİLmek için Halk, HAKk’ın misli-O’ndandır desem, gAYRi-O’ndan ayrı başkası mı demiş oluyorum..
Yoksa-yahut, AYNı veya CEM’i desem mi?..
Nasıl anlatırımGÜNEŞile IŞIğının BİZ BİR-İZ NAHNU-luğunu ham akıllara..
![Resim](http://www.muhammedinur.com/photos/upload/2013/01/29/20130129200219-f1408ffe.gif)
Bilen ayn u bilinen gayrı demek
Budur şâfi cevâb vallahu a'lem..
“BİLen AYN ve BİLinen gAYRı DEmek” MuhaMMedî MeLÂMetin “BİLen DEmez, Diyen BİLmez” kuralınca herkesein kendisine mahsus bir SIRRıdır..
Doğrusunu, ALLAH celle celâlihu BİLir ancak gönlümce şifâ veren doğru cevâb budur..
![Resim](http://www.muhammedinur.com/photos/upload/2013/01/29/20130129200219-f1408ffe.gif)
Özü evvelkidir sûretdürur gayr
Ki yâni cân odur terkib o demem..
İnsÂNoğğlunun ÖZÜ-Sîreti, en EVVELindedir, ZÂtı ZÂTuLLAHtan, Güneşin ışığı Güneşten.. Sûreti ise gAYRı, Güneşin ışığı Güneşten AYRı sanılır..
CÂNda CÂNÂN derken CÂN odur ki, yoktan değil ALLAHu zü’L- CeLÂL mutlak VARIndan Vâcibu’L- VüCÛDdan MevCÛD Halkını Halkedip durmaktadır şu ÂNda Şe’ÂNuLLAHında hamd olsun!.
![Resim](http://www.muhammedinur.com/photos/upload/2013/01/29/20130129200219-f1408ffe.gif)
Ki zirâ cân bir oldu çok sûret
Budur kavl-i muhakkak hem müsellem..
Ki, CÂN dediğimiz şu HAYAtta YAŞAyan izfî bENLiğimiz, ASLında TEK-BİR OLAN EL HAYY ALLAH celle celâlihunun TEK-BİRliğinden olup Güneşin sonsuz ışıkları gibi sayısız suretler halinde gözükmektedir bu ÂLeMde..
İşte budur kesin hak olduğuna teslim olunmuş olan, doğruluğu şeksiz kabul edilen SÖZ budur..
![Resim](http://www.muhammedinur.com/photos/upload/2013/01/29/20130129200219-f1408ffe.gif)
Desen niçin bilinmez hâl-i ûlâ
Çün oldur sonra niçin der ki bilmem..
Sen de desen ki, en evvelki hâlimiz ilk hâlimiz, Bezm-i Eletten ötesini neden bilemeyiz?
Çünkü, bu sorunun cevabı neden böyle bir soru sorulur bilemem..
Eğer bilinebilseydi yartana ortak olunurdu şirk olurdu..
![Resim](http://www.muhammedinur.com/photos/upload/2013/01/29/20130129200219-f1408ffe.gif)
Tagayyürden bilinmezlik zuhûru
O birliktendürur dediği bilsem..
Tagayyürden/sürekli değişme ve başkalaşım âleminde zuhuratın YARATANı gibi bilinmesi imkansızdır.
Bu BİZ BİR-İzlik-NAHNU ANLAyışında mutlak TEVHiD vardır SiLM AKıLın Son-UÇunda..
![Resim](http://www.muhammedinur.com/photos/upload/2013/01/29/20130129200219-f1408ffe.gif)
Niceyse neş'e-i ûlâda gönlü
O zevki arzular sânide bîkem..
Onun içn MuhaMMedî Mârifet KemÂLâtına ERmiş olan gönüller, İLK OLuş NEŞ’esine her ÂN, Şe’ÂNuLLaHta yaşarlar.
O muhteşem zevki, geldiği bu ikinci ve geçici dünyamızda da arzular ve hasretini çeker bu gurbet diYÂRında..
![Resim](http://www.muhammedinur.com/photos/upload/2013/01/29/20130129200219-f1408ffe.gif)
Taleb evvelki zevki hükm-i cândır
Cehil terkibinin hükmü ol epsem..
Onun için MuhaMMedî MeLÂMet EHLinin sürekli istek ve talebi o, CÂN için verilen KULLUk İmtihanı HÜKMü hasret çektiği evvelki zevkidir..
Cehâletle ve hedefsiz yol almak isteyenlerin tüm bildiklerinin ve işlerinin neticesi derin bir hüsran ve dilsiz gibi sessiz olmaktır.
![Resim](http://www.muhammedinur.com/photos/upload/2013/01/29/20130129200219-f1408ffe.gif)
Kamû bir noktadır ilim ancak ey dost
Çoğaldıkca dolar kalbe hem ü gam..
TÜMM İLİM sadece ve ancak bir NOKTAdır ey dost.
O noktanın yürümesinden doğrular, doğruların yürümesinden hacımlar çoğaldıkça çoğlamakta, VAHDETten doğan KESRET insanların aklını karıştırmakta, kalbine; tasa, kaygı, keder ve üzüntü dolmakta..
![Resim](http://www.muhammedinur.com/photos/upload/2013/01/29/20130129200219-f1408ffe.gif)
Niyâzî taht-ı bâ’da nokta oldu
Ali'nin sırrına olalı mahrem..
İşte bundan dolayı Niyâzî Mısrî BaBam kaddesallahu sırrahu, “Be harfinin altında nokta” oldu..
Ki İmam ALİ kerremallahu vechehu’nun Sırrına Sırr olup BİZ BİR-İZ olunca..
EHL-i Beyt EDEBin İLMin
BiSMiLLAH “Be”sin NOKTAsı!.:
SEVd TÜLüm
cÂN ÂHeNKLim!.
>GÖNÜL GÜLüm
YEDi ReNKLimm!.
->SıRR-ı SıFıRr
“Be” NOKTA-sı:
Sırr-ı Süveydâ.. Sırr-ı Âli kerremullahi veche..:
Kapkara SEVdâ ->SıRR-ı Süveydâ ->İnsan Nefsinin kalbdeki Hacerü’l- esved gibi kara delikten FUADa GEÇip Ahmediyyet Ahadiyyet A’mâ.. SıRR-ı Sıfır, SıRR-ı Süveydâ, SıRR-ı SaHiBB, SıRR-ı SuBHÂN..
Azîz EfendimİZ İmâmı Alî kerremullahi veche:
---“Eyâ insan cirmike cirmis-sâgirun, ve fike intavâ âlemü’l-ekber...” “Ey insanoğlu! Cirmin (cisim, hacim) çok küçüktür, fakat âlemü’l-ekber sende intevadır, mündemictir. İçine sokulmuştur (o kadar da değerin var) !” Buyurması ne hârikadır.
Âlem-i Asgar: Daha küçük âlem. En küçük âlem. * İnsan.(adem)
Âlem-i Ekber: En büyük âlem. Kâinat (alem)
Tavâ kökü: elbiseyi, yatağı v.s. dürüp katlamaktır.
Mündemic: (dümûc’dan) indimâc eden, dürülüp sarılan, içine yerleşen, içine sokulması olup aynı anlamdadır.
SıRR-ı Âli
SıRR kemÂLi..
ÂLemi asgâr-küçük ÂLemler, ÂLem-i Kebîr ÂDEMde derc olmuştur.. Nihâyet, Bidâyete derc edilmiştir..
Biz, hepimiz herc-ü-merc olmuşuz, Dost MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellem ’e derc olmuşuz. ben, sen, o, biz hepimiz "BİZ BİR-İZ" ve BİZ MuhaMMedîyiz!...
EMÂNet ve AHD NOKtası:
ASL -> ASLiyyet NOKtası -> EVVELi..
AYN -> AYNiyyet NOKtası -> BÂTINı..
AKL -> AKLiyyet NOKtası-> ZÂHİRi..
AKB -> AKiBiyyet NOKtası -> ÂHİRii..
İMaM Ali kerremullahi veche’nin: “İLiM bİR NOKta idi onu câhiller ÇOĞlattı!”
BUYUrduğunun MÂNÂsı, RUHu, SıRRı bu İLK NOKtadır..
---İMaM Ali kerremullahi veche: “Her İLiM “Besmele” ye, o dahi “ﺐ - Be” harfine, o dah, Be harfinin altındaki “.” NOKta da mündemic*tir, derc edilmiştir, toplanıp içinde CEM’ edilmiştir.”
BUYUrduğunun da MÂNÂsı, RUHu, SıRRı bu İLK NOKtadır..
*Mündemic: İndimac eden, dürülüp sarılan, içine sokulmuş olan. İçine alınmış olan.
Velâyet ŞAHımız İmam Ali kerremullahi veche ne güzel Buyurmakta ki: “Tüm Kur'ân-ı Kerim Fâtihaya, Fâtiha Besmeleye, Besmele “Be- ب ” Harfine DERC edilse-yoğunlaştırılıp içine sokulsa; BEN o “Be” Harfinin NOKTAsı Olurum!” buyurmaktadır.
Ondandır ki Ali kerremullahi veche Sırrına eren İLİM Şehrine SALLeder-ULAşır..
---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben ilmin şehriyim Ali kapısıdır. Şehre girmek isteyen kapıdan girmelidir!.” buyurdu.
(Hazreti İbn-i Abbas’dan; Hâkim-i Nişaburî Müstedrek C. 3 S. 126)
---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben hikmet eviyim, Ali kapısıdır” buyurdu. (Tirmizî Sahih C.2 S. 399.)
ALLAHu zü’l- CeLÂL ->Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem'e, ÂLine, EHL-i BeYTine, Ashab-ı Güzînine, tÜMM Hakk Dostlarına ve ÜMMetine Salât ü SeLÂM EYyLesin İnşâe ALLAHu Teâlâ!. Âmin!..
3. SALÂVÂT-I ŞERÎFE : İmâm-ı Alî kerremullahi veche’ye ait salâvâtı şerîfe
TÜRKÇESİ: Lebbeyke Allahümme Rabbiye ve sâ’deyke
Salâvâtu’llahi’l-Berri’r-Rahîm Ve’l-melâiketi’l-mukarrebîn
Ve’n- nebîyyine ve’s-sıddıkîne ve’ş-şühedâi ve’s-sâlihîn
Vemâ sebbiha leke min şey’in yâ Rabbe’l-âlemîne
Alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin ibni Abdillahi hâtemi’n- nebîyyîne
Ve Seyyidi’l-mürselîne ve imâmi’l-mûttâkîne
Ve Resûli Rabbü’l-âlemîne’ş-şâhidi’l-beşiri’d- dâi ileyke bi iznike es sirâce’l-münir
Ve aleyhi’s- salâtü ve’s- selâmû ve rahmetullahi ve berâkâtuhu.
MÂNÂSI: “Emret (buyur) ALLAH’ım! Ve başim-gözüm üstüne (emret, saâdetle Senden mutluluk istiyorum), RABB’im, ALLAH’ım! İyilik ve merhamet dolu Salâvâtullahı, gözde (yakîn) meleklerin salâvâtı, peygamberlerin, sıddıkların, şehîdlerin, sâlihlerin; Ey âlemlerin RABBi Seni tesbih (ve tenzih) eden herşeyin salâvâtı, Efendimiz Abdullah oğlu Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e, Hatemü’l-Enbiyâya (peygamberlerin sonuncusuna), peygamberlerin Efendisine, müttakîlerin (günâhlardan korunup ALLAH'a sığınanların) imâmına; âlemlerin RABBinin, şâhid ve müjdeci Resûlüne, Senin izninde Sana dâvet eden ve aydınlatan kandile (sayısız- sonsuz) selâm (sıla, salâvât, rahmet, istiğfâr, dua, ulaşım) olsun!”
![Resim](http://www.muhammedinur.com/photos/upload/2013/01/04/20130104113920-cb4c1210.gif)
ÂMeNNÂ ve SaddakNÂ ve de ŞâhidNÂ!.
V'es-saLÂtu ve's-seLÂMu aleyke Ya RaSûLuLLaH!.
..sallallahu aleyhi vesellem...
''Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve ummetihi...''
Ve'l-hamdu li'llâhi RABBi'l-âlemîn.
MuhaMMedi MuHABBEtLerimİZLe!....
Sun' (A.): San'at. Yapmak. * Eser, yapılan iş. * Te'sir. * Güzel iş yapmak.
Sâni (A.): San'atkâr. (Sun'. dan) Sanatkârca yapan. Yaratan. San'at eseri olarak meydana getiren. İşleyen, yapan. (Allah)
Mir'at: Ayine. Ayna.
Hızır: İkinci tabaka-i hayat mertebesine mazhar olan ve Kur'an-ı Kerim tefsirlerinde ismi zikredilen bir zât-ı kerim.
İlyas: Benî İsrail peygamberlerinden olup, Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen ve Tevrat'ta "Ella" diye mezkûr olan bir Peygamberin ism-i mübarekidir. M.Ö. 9. asırda yaşamış olup ondan sonra Elyesa (aleyhisselâm) Peygamber olmuştur. İlyâs (aleyhisselâm), zamanının hükümdarıyla çok mücadele etmiş, çok zaman mağaralarda yaşamış, çok mu'cizeler göstermiştir.
İyü (T.): İyi.
Kem (F.): Kötü. f. Az, noksan, eksik. * Kötü. Fenâ. Ayarı bozuk. * Fakir, hakir.
Zir (F.): Aşağı. f. Alt, aşağı.
Bâlâ (F.): Yüksek, yukarı. f. Yüksek. Yukarı. Yüce. Yüksek kat.
Rai (A.): Gören.
Mer'i (A.):. Görünen. (Rü'yet. den) Görücü, gören. Görmeğe âid. Görünür olan. Gözle görülen. Manzara.
Mir'at (A.): Ayna.
Emvâc (A.): Mevceler, dalgalar.
Kamû: (Kamuğ) t. Hep, bütün, tamamen.
Şâd: f. Sevinçli, ferahlı, memnun, mesrur, şen, bahtiyar.
Hurrem: f. Sevinçli. Mesrur. Şen. Ferahlık veren. Taze ve hoş. Güler yüzlü.
K'ân: f. Bir şeyin menbaı. * Kuyu. Kaynak. * Mâden ocağı. * Bir keyfiyetin. (niteliğin) bol olarak bulunduğu kimse.
İmdi (A.:.) O hâlde.
Yemm (A.): Deniz. Deniz, bahir, derya, umman.
Bâhir: Deniz. * Âlim. Çok bilen.
Mevâlid: (Mevlid. C.) Doğulan yerler. Mevlidler. Doğma vakitleri. Milâdlar.
Şekk: (C.: Şükuk) Şüphe, zan. Bir şeyin varlığı ile yokluğu arasında tereddüt etmek.
Hezer (F.): Bin
Hezârân (F.): Binlerce.
Emsal (A.): Misiller, benzerler. (Misâl. C.) Denk. Benzer. Yaşları birbiriyle aynı olanlar.
Tecdid (A.): Yenileme, ye¬niden meydâna getirme.
Demâdem: f. Zaman zaman. An be an. Sık sık. Her vakit.
Şâfi: Yeter görünen, kifayet eden.
Â'lem (A.): Bilir.
Terkib (A.): Unsurların birleşmesinden meydâna gelen cisim,
vücut. Birkaç şeyin beraber olması. Birkaç şeyin karıştırılması ile meydana getirilmek. * Birbirine karıştırılmış maddeler.
Müsellem: (Selm. den) Teslim olunmuş olan, doğruluğu şeksiz kabul edilen. Herkes tarafından kabul edilip emniyet ve itimad edilen. * Tasdik edilip inkâr edilmeyen. * Ayıplardan teberri olunmuş.
Kavl (A.): Söz.
Muhakkak (A.): Doğru, gerçekliği belli olmuş.
Müsellem (A.): Gerçekliğ herkesce kabul edilmiş.
Hâl-i ûlâ (A.): Evvelki hâl, ilk hâl.
Tağayyür (A.): Değişme, başkalaşma.
Sâni (A.): İkinci.
Bîkem (F.): Eksiksiz, tam olarak.
Epsem (F.): Dilsiz gibi sessiz olmak.
Hem (A.): Tasa, kaygı.
Gam (A.): Keder. üzüntü.
Mahrem: Birisinin hususi hâllerine ait gizli sır.