SIDK ve ADL

Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9095
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

SIDK ve ADL

Mesaj gönderen nur-ye »

http://www.muhammedinur.com/modules.php ... db2fbe2aa3

SIDK ve ADL

Azîz kardeşim,
Şu âyet-i celileyi iyice düşünelim:


وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ صِدْقًا وَعَدْلًا لَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِهٖ وَهُوَ السَّمٖيعُ الْعَلٖيمُ

Resim---- ‘’Ve temmet kelimetu rabbike sidkav ve adla, la mubeddile li kelimatih, ve huves semiul alîm. : Rabbinin kelimesi (Kur’an) doğruluk ve adalet bakımından tamdır. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. ‘’
(EN'ÂM suresi 115. ayet) (Resmi:6/İniş:55/Alfabetik:20)

ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL, Rabbülâlemin olarak kulları ile ezel âleminde vahdaniyetini kabul kaydıyla sıdk ve adl üzere ahidleşmiştir.
Bu ahdimiz her şeyimizin tohumu olan "EMÂNET"tir.
Dağın-taşın kabul etmediği, bizim kabul ettiğimiz EMÂNET...
Kulluk EMÂNETİ...
Emânete sadakat yâni Sıdk, kul için de şarttır.
Zîrâ ALLAH Tealâ sadıklar sadıkıdır.
Kul, hakk ve bâtıldan "hakk"ı tercih edip HAKK EMÂNET'e SIDK edecektir.
HAKK (celle celâluhu)'ı görürcesine ihlâsla kulluk yapmanın gerekçesi ve sebebi tevhiddir.
Emânet tevhiddir.
Emânet ve sıdk, enfüsî ve kalbîdir.
İçte ve niyyetlerde gizlidir.
Mü'min makamıdır...
Dış, âfâk, âlem ve kendi varlığımızdaki bunca ni'mete "ADL"(adâlet) ise kesinlikle şarttır.
Yoksa zulüm olur.
Çünkü; ni'metleri ya HAYR ya da ŞERR de kullanırız.
Hayrda kullanım adl, şerde kullanım zulmdür.
Adl; islâm makamıdır...
Mevcûdâtın denge ve düzeni ilâhî adâlet üzere kurulmuş ve aklı olan insana adâlet emredilmiştir.
Adâlet; i'tidâl (optimum) üzere " ilâhe İlla Allah" tevhididir.
Tek ilâh olan ALLAH'a imân ve yaşayışıdır.
İfrat edenler, şirke ve çok ilâha kulluk ederler ve zâlimler olurlar.
Tefrit (minumum) edenler ise; tevhidi ta'til (durdurma-kesme) edip ilâhsız ve başıboş hayvanlardan da aşağı yaşayan zâlimler olurlar.
Yine; “kulun iradesini sonsuz sanmak” ifrat,
"kulun iradesi yok demek" (cebr) tefrit iken,
"kulun iradesi ALLAH'ın (celle celâluhu) verdiği kadar cüz'i iradedir, sınırlı ve sorumlu olan bu cüz'i irade yeterlidir,lâzımdır, lâyıktır" demek i'tidâl ve adâlettir...
Kullukta da adl (i'tidâl) esastır.
Şerîatı Garrada: Kullukta ifrat etmek (Tâhâ 20/1-3 bkz.) .

طه
Resim---- ''Taha. : Tâ Hâ.’’

مَا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ لِتَشْقٰى

Resim---- '’Ma enzelna aleykel kur'ane li teşka. : (2-3) (Ey Muhammed!) Biz, Kur’an’ı sana sıkıntı çekesin diye değil, ancak (Allah’ın azabından) korkacaklara bir öğüt (bir uyarı) olsun diye indirdik.’’


اِلَّا تَذْكِرَةً لِمَنْ يَخْشٰى

Resim---- ''İlla tezkiratel limey yahşa. : (2-3) (Ey Muhammed!) Biz, Kur’an’ı sana sıkıntı çekesin diye değil, ancak (Allah’ın azabından) korkacaklara bir öğüt (bir uyarı) olsun diye indirdik. ‘’
(TÂHÂ suresi 1-2- 3. ayet) (Resmi:20/İniş:45/Alfabetik:96)

Kullukta tefrit etmek (Mü'minun 23/115 bkz.) .

اَفَحَسِبْتُمْ اَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَاَنَّكُمْ اِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ

Resim---- ''’E fe hasibtum ennema halaknakum abesev ve ennekum ileyna la turceûn. : Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?”
(MÜ'MİNÛN suresi 115. ayet) (Resmi:23/İniş:74/Alfabetik:70)


Kullukta i'tidal üzere olmak:

وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَاكُمْ اُمَّةً وَسَطًا لِتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهٖيدًا وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّتٖى كُنْتَ عَلَيْهَا اِلَّا لِنَعْلَمَ مَنْ يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّنْ يَنْقَلِبُ عَلٰى عَقِبَيْهِ وَاِنْ كَانَتْ لَكَبٖيرَةً اِلَّا عَلَى الَّذٖينَ هَدَى اللّٰهُ وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُضٖيعَ اٖيمَانَكُمْ اِنَّ اللّٰهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُفٌ رَحٖيمٌ

Resim---- '' Ve kezalike cealnakmum ummetev vesetal li tekunu şuhedae alen nasi ve yekuner rasulu aleykum şehida, ve ma cealnel kibletelleti kunte aleyha illa li na'leme mey yettebiur rasule mimmey yenkalibu ala akibeyh, ve in kanet le kebiraten illa alellezine hedellah, ve ma kanellahu li yudi'a imanekum, innellahe bin nasi le raufur rahîm. : Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık. Her ne kadar Allah’ın doğru yolu gösterdiği kimselerden başkasına ağır gelse de biz, yönelmekte olduğun ciheti ancak; Resûl’e tabi olanlarla, gerisingeriye dönecekleri ayırd edelim diye kıble yaptık. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.’’
(BAKARA suresi 143. ayet) (Resmi:2/İniş:92/Alfabetik:11)

Vasat : İki şey'in (ifrat ve tefritin) ortası (i'tidal, adl) olandır... (Bakara 2/143 bkz.)
Dinin; denge ve düzeni adl üzeredir.

Kul için sıdk-ü-adl;
Önce Rehber-i Mutlak, Mürşid-i Mutlak ve İmâm-ı Mutlak Muhammed (aleyhi's-selâm)'a imân edip tâbi' olmak, kendisine indirilen Kur'ân'ı kabul edip, onun yolunda yürüyüp onun sünneti (tavır, tarz, kıvam, sitil) ile söz, fiil, ahlâk ve hâlde Muhammedî oluş şuûruyla Rabbülâlemin'e emredildiği üzere kulluk edip, va'dedilen ve Muradullah olan cennet ve Cemâlullaha kavuşmayı dilemektir ve ummaktır...
Bu âyeti celileyi çok çok seviyoruz: çünkü, hakkı ve hayrı cem'etmiştir...
"RABB'inin kelimesi Sıdken ve adlen tamam oldu."

Sıdk ve adl için Âcizâne zevkimiz budur.
Tefsirimiz değil!

"RABB'inin kelimesi" ise: Kaza, kader irade ve meşiyeti mutlak olarak zâtına mahsus olan ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL "Kün fe-yekün" kelimesi ile her şeyi (kelime) var eder, yok eder.
Kelimesinin en mükemmeli olan insan ise zirvede mükerrem kılınmış tek varlıktır.
Ahdullah (tevhid) emânetine sadakatla (şartı) ve Ni'metullah'a adâletle insan kelimesi imkanla imtihan için kendisine lâzım ve lâyık olanlarla birlikte hakedilmiş ve işlem tamamlanmıştır.
İmtihan işlemi (kün feyekün) ürünü olan kâinâtta başlamıştır.
Sünnetullah (ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'in tüm âlemlerdeki tavrı, tarzı ve stili) bildirilmiştir.
Hazır ve Nazır olan RABB'ımız (celle celâluhu) sisteminin her zerresini, hücresini ve sezişlerini hakkıyla dinleyici ve evvel, âhir, zâhir, bâtınını hakikaten tek bilicidir.
Rahmeti sonsuz olan RABB'ımız (celle celâluhu) dondurucu soğukta dışarıya bırakılan bebeğin ölümünü kulu tercih ettiği için fiilen halkedecek ancak, kendisinin Kur'ân ve hadisle bildirdiği ve kulunu sorumlu kıldığı mehrametsizliğinden dolayı o kuluna azab edip cehenneme atacaktır.
İmtihanın imkanı hazırlanmış, âlet edâvâtı verilmiş, kuralları belirlenmiş ve imtihan şu anda Şe'enullahda nefes nefes yaşanmaktadır.
Yukarıdaki âyetteki kelime; kelâm (söz) olduğu kadar "Kün!" emriyle "Var olan" anlamına da yorumlanabilir.


اِذْ قَالَتِ الْمَلٰئِكَةُ يَا مَرْيَمُ اِنَّ اللّٰهَ يُبَشِّرُكِ بِكَلِمَةٍ مِنْهُ اِسْمُهُ الْمَسٖيحُ عٖيسَى ابْنُ مَرْيَمَ وَجٖيهًا فِى الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ وَمِنَ الْمُقَرَّبٖينَ

Resim---- ''İz kaletil melaiketu ya meryemu innellahe yubeşşiruki bi kelimetim minhum ismuhul mesihu isebnü meryeme vecihen fid dünya vel ahirati ve minel mukarrabîn. : Hani melekler şöyle demişti: “Ey Meryem! Allah, seni kendi tarafından bir kelime ile müjdeliyor ki, adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir. Dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah’a çok yakın olanlardandır.”
(ÂLİ IMRÂN suresi 45. ayet) (Resmi:3/İniş:94/Alfabetik:7)

Açıkça görüldüğü üzere Mesih (mübârek) İsa (aleyhi's-selâm) "Kelimetullah"olarak bildirilmiştir...
"İyi ama, İsa (aleyhi's-selâm) başka, biz başkayız!" denmemesi için:


اِنَّ مَثَلَ عٖيسٰى عِنْدَ اللّٰهِ كَمَثَلِ اٰدَمَ خَلَقَهُ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ قَالَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ

Resim---- '' İnne mesele isa indellahi ke meseli adem, halekahu min turabin sümme kale lehu kun fe yekûn. : Şüphesiz Allah katında (yaratılışları bakımından) İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir: Onu topraktan yarattı. Sonra ona “ol” dedi. O da hemen oluverdi.’’
(ÂLİ IMRÂN suresi 59. ayet) (Resmi:3/İniş:94/Alfabetik:7)


İyi ama, Âdem (aleyhi's-selâm) başka biz başka diyemeyiz.
Zirâ insan olarak halkedilen Âdem (aleyhi's-selâm)'dan kıyâmete kadar tüm insanlar, esas itibariyle tüm varlığıyla Âdem (aleyhi's-selâm) da zâten mevcûddur.
Âdem (aleyhi's-selâm) de mevcûd olan bu yolcular mi'katlarına (yer,zaman ve hâl olarak) varınca, yolculuk araçları olan dopdolu şahâne gemilerinden (filika) indiler...
Sonra da kendileri (filika) nin taşıdığı zürriyetlerini iskelelerine indirdiler...
Bu işlem son insana kadar devâm edecektir.


وَاٰيَةٌ لَهُمْ اَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِى الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ

Resim---- '' Ve ayetul lehum enna hamelna zurriyyetehum fil fulkil meşhûn. : Onların soylarını dolu gemide taşımamız da onlar için bir delildir. ''
(YÂSÎN suresi 41. ayet) (Resmi:36/İniş:41/Alfabetik:108)

Âdem (aleyhi's-selâm) dan beri el ele bize kadar gelen ve bizden de son torunumuza (kıyâmete kadar gidebilir) dek kesintisiz gidecek dirilik (hayy) zincirinin ilk halkası,
Âdem (aleyhi's-selâm)'in 'TESTİ'sine (toprak bedenine) üfürülen ve hâlâ alıp vermekte olduğumuz nefhâ (üfürüş) dır.
HAYY Tevhidini anlamak tasavvufun temelllerindendir...
Diriden diriye diriyken devredilen dirilik sırrı...
Sırrın sahibi Subhânallah...
Bazıları "Bu gemi Antalya limânından İstanbul Limânına insanları taşıyan gemidir!..." diyorsa desin, işine gitsin...
ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL; halkettiği sonsuz sayıda akıl derecesinde ve kader çizgisinde halkettiği insanların her birinin aklına kabınca kaderince alabileceği her türlü bilgiyi (ilmi) Kelâmullahında bildirmiştir...
Kimseyi kınayıp kimseyi de medhetmiyoruz.
Herkes, oturduğu yer, yön ve hâle göre gördüğünü söylüyor ve doğrudur.
Sırt sırta dayayıp otursak; senin gördüklerini ben, benim gördüklerimi sen göremezsin. Ancak, ikimiz de gördüklerimizi söyleriz...
Ne varki nereye oturup, nereye yöneleceğimiz nasıl bakıp, nasıl duyup, nasıl anlayıp ve nasıl yaşayacağımızın Anayasası Kur'ân-ı Kerîmle, yasaları sahih hadis-i şerîfle, tüzükleri sünnet-i seniyye ile bizzât tatbik edilerek, zamanla değişen yönetmelikleri ise sâlih ve sadık âşıklarca bildirilmiştir.
Elbette felsefe yapmıyoruz.
Öz tasavuftan bahsediyoruz.
Mutasavvıf, halk için tasavvuf ilmiyle uğraşır.
Sûfî ise Hakk (celle celâluhu) için tasavvuf ilmini edebiyle birlikte yaşar...
Kimseyle lâf tokuşturmaya ne zamanımız ne de imkânımız vardır...
Biz âcizâne böyle görüyoruz...
ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL Kur'ân-ı Kerîm'i oluşturmak için yıllarca düşünmüş değil hâşâ...
"Kün (ol!), fe yekûn (derhâl oldu...) !"

Bir erkeksiz ve bir kadınsız olarak Âdem (aleyhi's-selâm)'a "Kün!" buyurdu ve oluverdi.
Bir kadınsız olarak bir erkekten (Âdem aleyhi's-selâm dan) Havva validemize "Kün!" buyurdu ve oluverdi...
Bir erkeksiz olarak bir kadın (Meryem Aleyha's selâm)' dan Mesih İsa (aleyhi's-selâm)'ya, "Kün!" buyurdu ve var oluverdi...
Tıpkı bir erkek ve bir kadından da "Kün!" buyurunca bir çocuk oluverdiği gibi ...
Bu "kelimelerin" var oluş serüveni sistemin sonuna kadar sürecektir.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9095
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

طه
Resim---- ''Taha. : Tâ Hâ.’’

مَا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ لِتَشْقٰى

Resim---- '’Ma enzelna aleykel kur'ane li teşka. : (2-3) (Ey Muhammed!) Biz, Kur’an’ı sana sıkıntı çekesin diye değil, ancak (Allah’ın azabından) korkacaklara bir öğüt (bir uyarı) olsun diye indirdik.’’


اِلَّا تَذْكِرَةً لِمَنْ يَخْشٰى

Resim---- ''İlla tezkiratel limey yahşa. : (2-3) (Ey Muhammed!) Biz, Kur’an’ı sana sıkıntı çekesin diye değil, ancak (Allah’ın azabından) korkacaklara bir öğüt (bir uyarı) olsun diye indirdik. ‘’
(TÂHÂ suresi 1-2- 3. ayet) (Resmi:20/İniş:45/Alfabetik:96)



T – H ..

Sırrı-ı Subhân ALLAH’a (cc)
Sığundık Sırr-ı ŞAH’a (kv)
TEVHİD Rüzgârı Tâ-Hâ
Tâ-Hâ esti Gönlümüz!..

*

Gâh Muhit gâh Merkezde
Cümle CEM’ OLdu BİZde
BİRlik BULduk DENİZde
Tâ-Hâ kesti Gönlümüz!..

*

Gâh Harun gâh Sâmir’iz
ASLın AYNında BİRiz
“KÛN!” Kervanı.. Kıtmiriz
Tâ-Hâ Mesti Gönlümüz!..

*

CANda CÂNÂNa ERdik
CÂNÂNa CANı VERdik
Ayak altına SERdik
Tâ-Hâ Postu Gönlümüz!..

*

DUYduk Sırr-ı Subhân’ı
Hükm-ü Hikmet Kur’ân’ı
DOST’un DOST’a DOST CANı
Tâ-Hâ Dostu Gönlümüz!..


24.08.97 11:43
Lârâ.. yğmr yğyr..
Tâ-Hâ OKUnmakta...
Resim
Cevapla

“Tasavvuf” sayfasına dön